bildirgec.org

keyif hakkında tüm yazılar

Fling ile ipadinizin joysticki oldu!

Beacool | 06 December 2012 11:47

Fling ile ipadinizin Joysticki oldu!

Fling gözede hitap ediyor...
Fling gözede hitap ediyor…

Yok arkadaş ben bu dokunmatik ekranlarda oyun oynayamıyorum! Gerçekten de öyle! Sanırım geçmişte elimizin joystick (oyun çubuğu nedir ya?) sonra da klavye + fare kombinasyonuna adapte olmasından olsa gerek touchscreen ekranlarda oyun oynamak bana pek de keyifli gelmiyor…

Tam dünyaya “ben yaşlandım artık” diye bakarken bugün internette gencecik insanların dahi bu konudan şikayetçi olup Fling (yok ya sadece isim benzerliği) diye bir şey icat ettiklerini gördüm. Bu icat hernekadar ipad (neden acep?) ile lanse edilse de her tip tablette oyun konusunda iyi bir çözüm sunacak gibi duruyor…

XBOX 360 Kinect Duyuruldu

lazaronnie | 16 June 2010 12:24

Microsoftun Kinect adını verdiği bu game-changer sistemi nedir? Bunu tam olarak söylemek için elbette henüz erken, ama geleceğin potansiyelini taşıyan bu yeni xbox 360 hakkında önümüzdeki aylarda daha da çok şey biliyor olacağız. şimdilik bunun gibi videolar yeterli olacaktır.

Eğer xbox 360 E3 basın toplantısından net bir bilgi aktarmak gerekirse, Microsoft’un ferah bir oyun deneyimi sunan Kinect isimli hareket kontrol sistemine sahip yeni cihazının, eski tip yöntemlerle oyun oynamaya alışık oyuncuları biraz ürküttüğünü söyleyebiliriz.

ekme

astral | 21 March 2010 12:00

Yıllar önceydi. Hiç de içim acımamıştı. Gayet mutluydum. Ardımda birini üzdüğümün ne farkındaydım belki de ne de umrumdu…

Şimdi içimin acıdığı anlar var. Derdim derdi değil. Bunun ötesi de var. Kendi eğlencesini aralıksız anlatıyor, ben kederden ölürken… ‘Bunların beni üzeceğini hiç düşünmüyor mu?’ diyorum… Sonra ‘Neye, neden üzülsün ki?’ diye ekliyorum, yine kendim… ‘Ben umursamış mıydım?’ Gayet de keyifli yıllardı.

Evde acayip bir kavga kopuyordu. Bu sefer kesin ayrılacaklar dediğimiz zamanlardı. Çektim gittim, yıllarca. O, o evde yalnız kaldı. Derdim mi oldu, dert mi edindim bunu? O zaman on beş yaşındaydı en fazla. Konuşacağı birincil insandım ve çekip gidecek kadar da umarsızdım.

kayıp analizi

astral | 21 March 2010 10:36

http://img267.imageshack.us/i/93563767lf2.png/
http://img267.imageshack.us/i/93563767lf2.png/

Kayıp ilanı…

Kaybet beni: Kör tuzaklara bağla bedeninde, ruhunun ilmiklerinde yine sen olarak kaybolmak istiyorum. Dünden ve öte’den önce. Ben hiç olmamış-ım gibi. Kaybolmuştum, seninle; biliyorum.

Kayıp düşler. Kaybolan düşler mi? ‘Gel keyfim gel!’ Kaybolduğumuz için mi düşlerimizi kaybettik? Birlikte mi kaybolduk? Kaybolmamıza birlikte olmak mı sebep oldu? Sebebimiz birlikte olmak mıydı? Sebeplerimizi kaybettik mi? Ya da sebeplerimizi dahi kendimize saklayamadığımız bir yerde miyiz?

Tılsım

astral | 20 March 2010 13:29

DE…
Söz, kara. Ben daha çok karayım. Bundan sonra böyle olacak’lar inandırıcı gelmiyor. Cümle yankılanıyor, duvarlara çarpıp bana dönüyor, sadece cümle dönüyor… Yerdeyim. Bu yerde. Sen de olmadığımdan.

Bu, ne sen beni affet diye, ne öp diye, ne kabul et diye. Zaten kabulümsün, zulmüm de olsan… Bir zamanlar –sanki benden dahi önce zamanlar- cuma gecelerini iple çeken kadındım.

————
SEN Mİ, AŞK MI?
Belki de ben aşık olmayı seviyorum. Ondan vazgeçmek aşktan vazgeçmekten daha zor olmazdı lakin bu kanaat doğru olsaydı. Peki aşk ve o ayrılabilir mi? duyduğum aşkın çokluğu onun kimliği ile de bağlantılı değil mi? yok, salt aşık olmayı seviyorum dersem ona değil bana dahi haksızlık etmiş olurum. Ben de fırtına yaratan aşk mı yoksa o mu? Ayırmak mümkün mü? O aşk, aşk da o! Onun ismi için, içinde aşk barındırmayan bıla bıla yapılmaz. Sonraki soru da şu: aşkı göstermeyi mi, aşkı görmeyi mi seviyorum? Aşkı gösterdiğim kişiden aşkı görmeyi seviyorum gerisi umurum değil.

duyu

astral | 18 January 2010 11:11

Mırmırım senin beni sevdiğini nereden biliyorum, biliyor musun? Seninle tartıştık diyelim, hoşnut olmadığımız bir şey var: İçime oturuyor hiçbir şey yapamıyorum, bağlanıyorum. Keyifsizlik ki, nasıl! (Çifte anlamlı: Hem sensizlik, hem keyif alamamak ve sensiz olduğum için keyifsizlik; hoş bu, üçte anlam oldu ama olsun.) Sonra düzeliyor kış, sonrası ilk baharın ilk yaprakları gibi yemyeşil ve huzur doluyor içim. Sırf dünyamda, sen huzurlu olduğunu biliyorum diye.

İnandıklarımın altına imzamı atacağım bir şey var ki, deli çok deli bir telepati var aramızda. (Deli çok deli olan başka şeylerde var aramızda elbet ama konu dağılır.) Ben senin huzurunu da, huzursuzluğunu da hissediyorum, cayır cayır hissediyorum hem de. Altı yüz kilometre ötedeymişsin, hah; gülerim. Rodrigo’nun gitar konçertosundan daha etkili olan bir şey varsa bu evrende varlığım, o da; senin varlığın. Ben onu hissediyorum. Diyelim biz az biraz bozuktuk, düzelttik; sen ‘bana çaktırmıyorsun halini ve bozukmuşuz gibi davranıyorsun hala.’ İstediğin kadar böyle davran diyelim, işlemez. Ruhum senin nasıl olduğunu biliyor, sanırım sıkıntım da sevincim de bundan.

kıskandırdık sabahları

astral | 10 January 2010 20:29

www.kahvaltı.biz
www.kahvaltı.biz

Bu sabah kendime bir hikaye yazdım. Hikayemin içinde yer aldım. Yer aldın.

Sabah sırf keyfine kahvaltısı ve çayı hoş olan bir mekana -sessiz sedasız- gittik. Sırf zevkine. Kolumuzun altına aldığımız bir sürü gazetemizi okuduk ayaklarımızı uzatıp sessizce.

Birlikte olmak keyifliydi, her an konuşmak gerekmiyordu. Sabahın –kıskandırırcasına- tadını çıkardık.

Birden tuttun elimden çıktık mekandan. Sormadım, ‘Nereye?’ diye. Tutan sensin elimden ne diye sorayım.

sessiz ve kedersiz

astral | 03 January 2010 19:03

eric johansson
eric johansson

Hayattan yorulmuş bir adam, kendinden de yorulmuş. En çok kendinden bunalmış. Kendinden kaçmış, kendini en son düşünmüş.

Kendinden de hayattan da yorulmuş bir kadın. Aşk yok sanmış. ‘Her şey zor ve her şey üzerime geliyor’ demiş. ‘Hayat böyle bir şey galiba’ diye düşünmüş.
Adam ve kadın yolun kesiminde hayata dayanamayacaklarını hissettikleri bir anda, ‘hayata dayanamamak hakkında’ konuşmaya başlamış. Sakince ve hayalsiz bir konuşma olmuş.

AB Rh pozitif

astral | 03 January 2010 16:58

Gel keyfim gel. Zamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini onu ilk kez gördüğümde anlamıştım. Onun bambaşka olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım.

Öyle şeyler vardır ki, somut kavramlarla açıklamak mümkün değildir. ‘Neden?’ dersen, yanıtını çok da esaslı açıklayamam. Hani küt(!) diye hissedersin ya. Birden bire duyulan bir his sadece.

httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png
httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png

Kutsal ağacın tohumları onun üzerine kondu durup dururken ve ben onun farklı çok çok farklı olduğunu çok çok içlerden anladım. Susmak ve hissetmek zamanı. Huzurun adı bu.

Patlat Beni :))

elenanet | 19 December 2009 15:50

Bu Bir Patlamış Mısır Tarihçesidir !!!

Çok Sevdiğim Patlamış Mısırı kimin,nasıl, ne şekilde İcat ettiğini hep merak Etmişimdir.
Hangi Zeki Varlık Koçan Halindeki Mısır Tanelerinin kurutulup sonrada Sıcak Ateşte bu Tanelerin Patladığını Öngörmüştür ya da keşfetmiştir.
Patlamış Mısır bence herkesin Hayatında Mutlaka Biryere sahiptir…
Pop Corn !!!
Sinema onsuz düşünülemez,
Belki de Kış Akşamlarının en acaip,zevkli aktivitesidir…
Üstelik Patlamış Mısırı Bir Felsefeye oturtanlar bile oluyor…
”Patlamış Mısır gibi çoğalmak,Yayılmak” diye bir deyim bile kullanılıyor…
Hakikaten Felsefik Bir Yanı var…
Çünkü değişimi ve başkalaşımıda gözlerinizle görebiliyorsunuz Mısırın Patlamasında…
Bir raddeye geldi mi Herşey değişiyor ve Ortaya Bambaşka birşey çıkıyor…
Bence bu çok egzantrik işin Tarihine İnmeliyiz dedim ve size Patlamış Mısırın Tarihinden biraz bahsetmek istedim 🙂

Patlamış mısırın hikayesi beş bin yıl evveline, Amerika kıtasına kadar
uzanıyor.
Ah şu Amerkan Yerlileri !!! Her zamanki gibi işi çözmüşler…Tabi Ben onlara Amerika Yerlileri diye hitap etmek istemem çünkü onlar çeşitli kabileler halinde yaşayan Kızılderili,Aztek ve Maya kültürlerinden gelir…
Herşeyi şu anki Amerika’ya atf etmek istemiyorum …