bildirgec.org

kalas hakkında tüm yazılar

MEDDAH EROL GÜNAYDIN

oyuncuhandan | 14 September 2010 09:38

“İki kalas bir heves” diyerek hala genç ve dinamik olan bu adam 1933 yılında Trabzon Akçaabat’ da doğdu. Benim için inanılması zor bir adam. Mimikleri ile her türlü hale ve şekle girebilen Günaydın, elli yılı aşkın bir süredir hayatımızda.

Tiyatroya olan tutkusunu “Tiyatroda beni en çok etkileyen, ahşaptır. Öyle güzel ahşaptır ki mis gibi kokar. Tiyatroya ilk girdiğimde o kokuyu aldım. Dedim ki, tevekkeli değil, ustalar, “iki kalas bir heves” derlerdi. İşte o kalasların kokusu sinmiş tiyatroya, benim hevesimle birleşmiş. O koku, hiçbir yerde olmayan bir kokudur. Vazgeçemeyeceğim budur.” şeklinde anlatmıştır içindeki hevesin. (İKİ KALAS BİR HEVES). Emine ALGAN’ ın sorularına cevap veren bir Erol GÜNAYDIN var kitapta.

Kalashlar

massay | 02 October 2009 10:52

Kalaşlar, (kalash) bulundukları bölgeye nazaran fiziksel, dinsel, kültürel, ekonomik yönleriyle şaşırtıcı boyutta farklılıkları olan bir halk.
Afganistan’da, başkent Kabil’in kuzeydoğusunda, eski adıyla Kafiristan bölgesinde (yeni adıyla Nuristan bölgesinde), Hindikuş dağlarında bulunan Çitral’in üç vadisinde, denizden yaklaşık 3000 metre yükseklikte yaşıyorlar.

Bu bölgeye Kafiristan denmesinin sebebi, Kalaş halkının animist inançlara sahip olması, tevhid inancına girmemiş olmalarıdır.

Muhafazakar İslamcı kültürün baskın olduğu komşu bölgeler tarafından Kalaşlar, kafir olarak görülürler. Zira yaşadıkları bölge de kafirlerin ülkesidir.

Geçen yüzyıla kadar, sahip olduğu coğrafya dolayısıyla fethedilemeyen bölge, 1895 yılında Afganistan emiri Abdurrahman Han tarafından ele geçirilince, hem Müslümanlaştırma yoluna gidilmiş, hem de bölgenin ismi Nuristan (Işık ülkesi) olarak değiştirilmiştir.

Kalaşların bir kısmı Müslümanlığa geçmiştir, bir kısmı da kendi kimliklerini, dinlerini, mitolojik ve kültürel ritüellerini yaşamaya devam etmektedirler.

Kalaşların nüfusunun gerçek bir rakamla ifade edilmesi mümkün değildir.

Pusu

| 28 June 2007 14:37

Yanına al ıstırabını ödünç aldığımız nefesten
gecenin lacivert türbanına sızarken üryan ruhlar.
Nazenîn bir ruhun sessiz ezanına tırmanırken
pusu kurmanın erdemine iman ederdi bulutlar.
Bırak, sütü bozuk bir ebru olsun cinayet.
Ve halka karışan bir suç olsun süveydâ,
mahzun bir selânın ardına düşerken umutlar.

TERKRAR!

| 13 June 2007 18:42

terk et, terkisine aldığın cüzzamlı hayatları
kurtul izbe ruhundan
ver kütür kütür kültürünü kiralık masalarda
mudileri sıska, apışaraları etli şu çakal patronalara
macunculara roman denmezdi ora’larda
roman, nobel’e sırnaşırken düzülen havalarda
çingene palamutu fingirdeşirdi fiyordlarda
amerika, salata olurken filolarla rusya’ya
cemil bey tam burada kanatıyordu melâli
terk etmeye can verdiğimiz köhne genelevi