bildirgec.org

insan hakkında tüm yazılar

Dünyanın Yalnızlığı

zvitamini | 02 August 2012 11:37

buzullar eriyor
buzullar eriyor

Hayat, senin tüm dileklerini yerine getirmeye çalışan bir cin değil ve hiç kimse kendini kurtaracak sihirli bir lambaya da sahip değildir nihayet. Sahip olduğun tek sihirli şey aldığın nefestir. Her nehir kendi yolunda akar ve her balık yaşadığı nehirde tutunur hayata. İnsan hem nehir hem de balıktır kendi hayatında ve kendisine verilmiş tüm nefesini bu nehirde bir balık gibi kullanmak zorundadır, ta ki bir gün oltaya takılıp son nefesini harcayana dek.

Dünya, yalnızlıklar üzerine kurulmuş büyük bir okyanustur mesela ve tüm nehirler bu okyanusta birleşir. Tüm yalnızlıklar bir aradadır aslında. Nüfus ne kadar fazla olursa olsun okyanusta herkese yer vardır. Kimileri hayata bir nehirde gözlerini açar, kimileri ise gözlerini açtığında kendini okyanusta bulur. Nefes almak ikisinde de zordur çünkü iki hayat da tek bir dünyaya aittir. İster ırmakta olsun ister okyanusta, yaşamak herkesi bir akıntıya sürükler bu hayatta.

Filim adamları – Tanrı parçacığı

zvitamini | 31 July 2012 15:14

Cern
Cern

Gittikçe artan dünya nüfusu ve baş döndüren teknoloji çılgınlığı, her yeni gün yeni bir ürün buluşu, tanrı parçacığı, nükleer füzyon, depremler, aşırı sıcaklar, eriyen buzullar ve insan. Evet, insan varoluşundan bu yana olduğu yeri kabullenmeyen ve bu yerin ötesinde hep farklı bir şeylerin olduğunu bilen, merak eden, sorgulayan ve asla pes etmeyen varlık.

Başka gezegenlerde hayat arayan insan, asla azla yetinmeyi bilmeyen insan anlamına da gelmektedir. Elinde olan dünyanın değerini bilmemek mi bu, yoksa bilim adına ilerlemek ama geride hep bir enkaz bırak mı?

Aya Benzer Göbeğim Episode 2

onnupro | 30 January 2012 11:07

Hayır !
aslında yüzbinkere hayır
inanmıyorum sana
lakin en son ayışığı altında gördüklerimiz üzerine konuşmuştuk
Şimdi öyle mi ?

Hayır !
Yine baharın ilk günleriyle son günleri birbirine karıştı
Artık zamanı dolması gerekenler dolmadı mı ?
Ellerimle mahfettim
Teşekkürler
Arz ederim

Yumurtalı Kızarmış Ekmek, Peynir ve Çay ile İlişkiler Üzerine

debre | 26 July 2011 13:31

Biz insanlar acıktığımızda kişisel özelliklerimize göre farklı beklentiler içinde yemek yeme ihtiyacımızı karşılarız. Kimimiz mutfağa girer on parmağımızdaki on hünerle sofrayı donatır kimimiz de rutin alışkanlıklarımızla orta karar bir şeylerle karnımızı doyurur geçeriz. Kimimiz aperatif bir şeyler atıştırır kimimiz de telefonla eve sipariş bir şeyler söyleriz.

Yemek yeme ihtiyacımız zamanımız, pişirme yeteneklerimiz ve yemek yeme eylemine gösterdiğimiz önemle ilişkili olarak farklılıklar gösterir.

Fakat ihtiyacımızı ne şekilde karşılamaya çalışırsak çalışalım hepimizi buluşturan tek bir ortak nokta “BEKLENTİ”dir.

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 23 July 2011 10:47

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

Birisi gelsin paçalarımı çeksin…

debre | 22 July 2011 18:21

Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.

Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?

Hayat sevmekle başlar

gokyuzuX | 20 June 2011 13:49

Kimi kadın için evlilik bir sığınaktır. Aşık olmadan, içinde o kişiye karşı birşey hissetmeden de sadece güvenilecek birine ihtiyaç duymak. Bazen kendi içimizdeki yalnızlığa son vermek için yaptığımız bir tercih olur evlilik. Çocuklarım olsun, bir yuvam olsun, hayatımda varoluşumun bir nedeni olsun diye de yapılır birçok evlilik. Bir kadının hayatındaki erkekten kendisini mutlu etmesini arzu etmesi, bir hayatı paylaşabilmek, kanayan bir yarayı dindiricek gibi gelir düşündüğünde. Ama insanoğlu en çok kendini kandırır. İnsanın tek dostu da, düşmanı da kendisidir nasıl olsa.

ÖRÜMCEK

admin | 14 March 2011 09:10

Bir kütüphanede ağını örüyorsun örümcek… İnce, çok ince bir iş yapıyorsun, muazzam bir teferruatı kollarına sarınıyorsun.

İki saattir sınırlarını görmeye, seni daha iyi tanımaya çalışıyorum.

Şu önümde bir zincirini daha tamamladığın ağın mesela…Çalışma masasının bir kenarına bir şey salgıladın, gelen gidenin kokulu rüzgarlarıyla bir sağa bir sola sallanan ince ipini geldin önüme yapıştırdın. Kimbilir nereden geldin… Sonu yok çünkü zorla görmeye çalıştığım bu şeffaf icraatının… Görünmüyor yaptığın iş, seninki öyle tehlikeli bir gidiş… Şu yanımda oturan çocuğun bir kolunu kaldırmasına bakar harcadığın saatlerinin bir hiçe dönüşmesi… Tıpki bir tusunami gibi…

“Yabancı”dan “yerli”ye yerini yadırgayan bir bakış

admin | 11 March 2011 10:46

“Televizyonda hangi dizileri takip ediyorsun” diye sorunca “Ben sadece Cnbc-e izliyorum” diyen hatırı sayılır sayıda insan var. “Mesela hangi diziyi” deyip ikinci soruya geçince duraksadı mesela bu sabit yanıtı verenlerden biri. Muhtemelen ikinci sorunun hiç gelmeyeceğini düşünerek. “Lost” dedi. “Başka” dedim. Kalakaldı. Oysa ki Lost, hiçbir zaman Cnbc-e’de yayınlanmadı…
Kimseyi eleştirmek ya da küçümsemek bana düşmez, sadece onları anlamaya çalışıyorum. Bu tavrın altında yatan nehri görmek, bu davranışı biraz kurcalamak istiyorum. Aynı mevzunun edebiyat, sinema, müzik versiyonu da var elbet. Türk yazarları beğenmeyip, melodramın melodramı, çok satan, sığ yabancı yazarları okuyanlar hatta muhtemelen okumayıp sadece ellerinde gezdirenler (bir de böyle bir sosyal grup var, onlar kendi başlarına, başka bir yazıyı hak ediyor), Zeki Demirkubuz’u, Nuri Bilge Ceylan’ı tanımayıp içi boş Hollywood sinemasını göklere çıkaranlar. Türk müzisyenlere burun kıvırıp, sırf yabancı diye cascavlak, klişe dolu melodilere meyledenler.