bildirgec.org

his hakkında tüm yazılar

Oyunlar gerçek oluyor!

Beacool | 05 November 2012 16:11

OYUNLAR GERÇEK OLUYOR!

ScentScape

Oyun sektöründe bir şeyler kökten değişiyor bu kesin. Birileri artık oyunları gerçekten yaşamamızı istiyor. Sanal dünyanın gerçeğe dönüşme yolculuğu Wii ile başlarken bu değişim move ve kinect ile devam ediyor. 3d görüntülerin gözlüksüz hale gelmesi ile de daha bir yaşanır olacak. Tabii bunların yanında duyurulmuş ama satışa sunulmamış birçok gelişim de var. Ama çok yakında sanal dünyalar için çok büyük bir değişimin daha satılmaya başlanacağını söylesem?..

feminen logo tasarımları

denizkar | 08 February 2011 18:12

feminist devrimle birlikte kadınlar reklamcıların ana hedefi haline geldi. kadınlar sadece kendileri için değil aileleri ve birlikte yaşadığı kişiler içinde seçim yapmaya başladıkları için reklamcılar kadınları hedef alan marka opsiyonları üzerinde daha çok çalışmaya başladılar. her geçen gün kadınları hedef alan daha fazla ürün piyasaya çıkarken son yıllarda sadece erkekleri hedef alan ürünlerin bile kadınları hedefleyecek şekilde yeniden marka tasarıma gittiğini görmekteyiz. kadınların sosyal hayata daha çok karışması ve eskiden erkeklerin sorumluluğu sayılacak konularda da karar verici konumuna gelmesi şirketlerin kadınları hedef alan ürünler ve tasarımlar geliştirmesi zorunluluğunu doğurdu.

MANDOLİNİN ETTİKLERİ

il mare | 08 February 2011 15:22

Doğru yerde ve doğru zamanda baksak ya birbirimizin gözlerine ,anlaşmak için konuşmadan sessizce işaret beklesek,
Dışardan çok komik gözükse, anlaşmamız bitince ne yaptığımızı ne dediğimizi anlatsak etraftakilere,
Anlatınca gülseler; sonra dünyamıza dönünce ve biz gene gözlerimizin içine girince, birden ciddileşseler, önümüzde saygıyla eğilseler…

Yazdıklarım Ama Burada Yayınlamadıklarım

Chat Noir 1 | 29 January 2011 15:46

Hafif.org’da kimler neler yazmış,neler yazabilirim diye şöyle bir gezinirken son derece samimi yazılmış yazılara,özenle seçilmiş cümlelere,romantik şiirlere,enteresan şiirlere,zekice yazılmış paragraflara,espirili yorumlara bilgi içerikli yazılara rastladım.Bana benzeyen insanlara rastladım.Kendimden bir şeyler buldum.Aslında pek çok yönümüzle birbirimize benziyoruz.Bazen kızıyoruz, bazen üzülüyoruz, seviniyoruz, sevişiyoruz, gülüyoruz, dua ediyoruz,yemek yiyiyoruz,seyahat ediyoruz.Farklılıklarımız sadece küçük detaylarda saklı.Farklıyız ama bir bakımada aynıyız.
Aynı bütünün parçalarıyız. Renkli, albenili, parlak ışıldayan yada siyah parçaların oluşturduğu bir bütünüz….

Elektronik deri sayesinde robotlar da artık hissedebilecek

sCoRPionTR | 15 September 2010 14:46

Robotlar git gide insanlara benziyorlar. Fakat henüz hislerin bir çoğuna sahip değiller. Görme, etrafındakileri algılama, duyma gibi yetenekleri gelişmiş olsa da halen dokunma ve tatma gibi becerileri pek gelişmiş değil. Fakat yeni üretilen bir elektronik deri sayesinde artık robotlar da hissedebilecek.

GÜZEL OLURDU…

il mare | 26 March 2010 12:45

göz alıcı;çünkü çok renkli
göz alıcı;çünkü çok renkli

Bir trenddir gidiyor,şimdi tüm dizilerde millet illa birbirini aldatıyor,bacısına bilmem nesine yan gözle bakıyor.

Aşkı Memnu ile başladı,Behlül amcasının karısına baktı,

Ondan önce Kavak Yelleri vardı, orda kim kiminle ne yaptı,zaten belli değil..

Yaprak Dökümü’nde Leyla ile Necla ortalarına tek bir adam aldı, yeri geldi Leyla sardı yeri geldi Necla bağrına bastı, ama Oğuz’a bir şey olmadı.

Nasıl bir his ?

Leb i Nar | 16 January 2010 13:28

Nedendir bilmem canım sıkılır bazen. Ölesim tutar. İçimden bir ses feryad eder ” neden yaşıyorsun, burda ne işin var” die. Anlamam nerden gelir böyle bu figan. Dalarım bir aleme. Yaşamak ve ölmek arasında gider gelirim. Kendimi öldürmek istediğimden falan değil yanlış anlaşılmasın. sadece öyle bir histir işte. Her şeyin anlamsızlaştığı bir vakittir belkide ama çözülmez ya da insanoğlunun ölümü unutmasından kaynaklanan bir hatırlayıştır. kimbilir !!
herkese oluyor mu bu durum merak ediyorum. böyle durup dururken genelde güldğü ve mutlu olduğu zamanlarda birden içinin tuhaf bir hisle dolması, garip bir korku ve heyecan sonrasında ölüm duygusu. büyük bir kaçış başlıyor ardından. Sanki karanlıkta nereye gideceğini bilmeyen korkak bir gölge gibi kaçıyor içimden birşey, arkasına bakmak istemiyor, nereden geldiği belli olmayan bu duygudan uzaklaşmak istiyor. büyük bir çabayla başka şeylere odaklanmaya çalışıyor ve sonunda yorgunbir şekilde kendini atıyor başka bir düşüncenin kollarına .. merak ediyorum sadece ben mi öyleyim !!!

COMO LO SİENTO!

astral | 28 December 2009 09:52

Kızgın suların üzerinde yürüyorum. Sessiz sakin bir durgunluk… Dört yan yakamoz desem, yalan değil…

Benim için farklı desem, hiç yalan değil. Ben, sürekli aşk arayan kadın olmadım. Yazmamışlar/ yazmamışım’ diyerek çekilen kadındım. Sustum. Pus oldum. Özlem Tekin’in yazmamışlar şarkısını söyleyen/ içselleştiren kadındım.

Sesi içinde yankılanan, kendi sesinden dünyanın sesini duyamayan kadındım. Şiir yazan, çizen, bakan, düşünen kadındım. Kadınlığı, içinde patlayan kadındım. Bu dünyaya uzaktım, çok uzaklara ise çoktan yakındım; doğuştan böyleydim.

Uzakları yakınları, buradakilere benzemeyen kadındım. Sustum, pus oldum. Konuştum, gördüm ki; şarkılar dahi daha coşkulu insanlardan; biz öylesine yüzeyselleşmişiz ki, sussak kâfi gelir yüreğe…

DEĞİŞİK BİRŞEYLER İŞTE

il mare | 29 September 2009 11:32

ne hoş melodi

Nedensiz ve iyi hisler sirkulasyonunun içerisindeyim şu an belli,cereyan yaptı aşağıdan döne döne gelip beni bulan hava,açık antenlerim çünkü;kalkıp kapamak ve bu rüzgara bir son vermek lazım..Ama yoo.. Böyle iyi..Yüzüme yüzüme vursun o hava,araya bir şey sıkıştırayım ki ama;aniden çarpıp ses çıkarmasın kafama kafama…

İngilizce kelimelerin içine dalmış olmam mı türkçe kelimelerin değerini bildirtip farkındasızca,yazı yazmamı sağladı,yoksa uzun paragraflara artık daha kolay anlam yükleyebildiğimi görmemin heyecan ve mutluluğu mu,artık mutluyken de yazıyor olabildiğimi bir kez daha vurgulatmak için beni ekranın başına oturttu hiiçç bilemiyorum ama…. Her zamanki gibi,nedenleri çok sorgulamadan sonuca varıyorum;işte şu an burdayım ve yazıyorum.

GECENİN İKİSİNDE GÜLEBİLEN KAPI TOKMAĞI

il mare | 10 July 2009 13:32

:)
🙂

“Nesneler kullanılır,tekrar yerlerine konur,onların içinde yaşanır:Onlar aletten başka birşey değildir.Ya ben,beni etkiliyorlar.Dayanılır şey değil…”
“Nesneler yalnızca baktığımız şeyler değil,onlar aynı zamanda bakanlardır”
gibisinden çıkarsamalar yapmış varoluşçuluğun simgesi Jean Paul Sartre bir kült olan “Bulantı” adlı eserinde.Nesne olarak algıladığı elini attığı her şeyin, aynı zamanda kendisinin de varlığını eş zamanlı olarak benimsediğini savunuyor Sartre ve bu derinden hissedilen varlık kavramının her yerde karşısına çıkıyor olması bir süre sonra onda bulantı hissini kaçınılmaz kılıyor.Eser,alıntılanan bu kısıma,Roquentin adlı karakter aracılığıyla çok daha geniş açılardan bakıyor,ben henüz okumadığım için geniş bir kitap çözümlemesi yapamayacağım ama çözümlenmiş şekilde rastladığım bir makale,bana çocukluğumun yaratıcılıklarını hatırlattı.

Tahmin ediyorum ki küçüklüğünde neredeyse herkes beynini ‘kapı’ya neden ‘kapı’diyorlar gibisinden sorularla meşgul etmiştir,ya da şimdi söyleyeceğimi herkesin deneyimlediğinden emin değilim ama belki çoğu kimse benim gibi bir televizyonun düğmesini şaşkın bakışlarla arka arkaya 10 kez açıp kapatmıştır ve bu davranış bende,yaşına yakıştığı gibi 3 yaş civarında sergilenmemiştir,tamamen teknik olayı çözme,onu anlamlandırma adına eyleme geçmiş olacağım ki dokunduğum ve televizyonun üzerinde eş zamanlı olarak yanan kırmızı ışığa hayat verdiğimi gözlemlerken o tuş ile bütünleştiğimi,bir yandan elimle onu hisetmeye çalışırken bunu yapamadığımı hatırlarım ben.Hareket imkanı benim elimde olan nesneleri anlamlandırmaya çalışırken,ortaya çıkan kinetik enerjinin büyüsüne kapılıp nesneden daha da soyutlanmama şahit olmuştur zavallı beynim.Ve bu kadar kafa yormanın üstüne onlara haddinden fazla bir varoluş anlamı yüklememek de olmaz tabi,havada kalır tüm çocukluk uğraşlarım.Bu bahsini ettiğim,cansız varlıkların gerçekten de cansız mı olduklarına dair sorgulamaların,diğer durumlar gibi çok sayıda çocukluk dönemine şahitlik ettiğini tahmin ediyorum.
Boş bir odada,sıkılmaya doymayan klasik bir çocuğun,yapacak uğraş bulamadığı zamanlarda etrafındaki nesneleri izleyip onlara anlamlar yüklemesi kaçınılmazdır.Genellikle yetişkin çocukları barındıran misafir evlerinin odaları böyle çıkarsamalara şahitlik ederler,ne kutsal odalardır o misafir odaları,nasıl orjinal bir beyin jimnasitiğine,çocukların akıl almaz gelişim süreçlerine araç olmuşlardır bilmezler hiç…Mi desem? Biliyorlar mıdır acaba? İşte bu soru etrafında dönüp durduğum çoktur.Sıkılganca karşısında oturduğum kapı ve tam üzerinde onun gözü addettiğim tokmağı…İşte orada,bana bakıyor,gülmediği ne malum…Hareket edenler gülebilir,kapı hareket ediyor,tokmağı da öyle;kendi kendini hareket ettirebilenler gülebilir,çiçekler böcükler bunu yapıyor,görmemişim güldüklerini;tamam,taaamam insanlar gülebilir,çünkü gülecek bi çift göz ve bir ağızları var,hayır olduklarından değil gülmeleri;güldüklerini belli etmeye yarıyor onlar;yani onlarsız da gülünebilir,tıpkı onları olmayan ağaçlar,böcükler gibi;taamam sadece aklı olanlar,birşeyi algılayabilip komik bulanlar gülebilir;yoo birşeyi algılama yetisini kaybedip delirenler de sürekli gülebilir,ama onlar da insan,yani sadece insanlar mı gülebilir…Yani gülebilmenin canlı olmakla değil insan olmakla mı ilgisi varmış.E kapı tokmağı insan değil,gülemez evet ama canlı da mı değil?Hadi hem canlı hem algılama yetisi olan birşey,bir çiçeği örnek verelim,sabah olunca açması güneşten midir tek,gülüyor olamaz mı ve gecenin karanlıklarına en içten de ağlayan?
Aman tanrım,neler söylüyorum ben,saat tam 02.21,yeterince açık sanırım…

böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)
böylesinin hatırladıkça gülecek ne çok anısı vardır:)