bildirgec.org

genç hakkında tüm yazılar

Yerinde duramayan gençlerin festivali FiesTTa!

bluelake | 05 May 2011 17:22

Festival’de neler var?
TTallstars: Büyük Turnuva Başlıyor! Basketbol benim için aşk diyorsan işte sana fırsat, TTallstars Basketbol Turnuvası. Takımını oluştur, hemen başvur!
Ödüller:
-Türkiye birincisine NBA All Star maç bileti ve Amerika seyahati
-Türkiye ikincisine Londra’da dil eğitimi
-Kampüs birincilerine Türkiye’de dil eğitimi
-Kampüs ikincilerine DVD Player, sözlük ve İngilizce eğitim seti
Futbol: Avea Uni Football Challenge’da kazanan takım Barcelona’ya gidiyor!
Konser: Mirkelam ile yerinde duramayacaksın!
Karaoke: Kendine ve sesine güveniyorsan yarışmaya katıl. Kazanan dünyanın en iyi müzik festivali olarak kabul edilen Sziget Müzik Festivali için Budapeşte’ya uçuyor!
CampusCam: Sabah okurları festivalin en iyi fotoğrafını seçiyor. Yarışma birincisine Apple iPad, kampüs birincisine Canon’un en yeni dijital fotoğraf makinesi!
Daha fazla bilgi için tık tık!
Twitter’dan takip etmek için şuraya tık tık!
Festival videoları için buraya tık tık!

İŞ GÜÇ YOKSA NE YAPILIR-2, a bendi

takyon | 03 February 2011 14:13

“Hat hala açıksa internette ava çıkılır?”
Ne avı olduğu zevke, renge, cinse, hayat amacına bağlı olarak değişkenlik gösterir.
Sabah şiş gözlerle kalktım yine; altı aydır olduğu gibi. Daha kaç altı ayımın böyle geçeceğini düşünerek rutin endişelerimi yaşadım. Görünmez “yaşanacaklar listesi”nin hangi maddesindeydim kimbilir…Ne listesi mi? Alış veriş listesi gibi bir şey; hani anneniz elinize tutuşturur ya. Tek farkı bu listenin görünmez oluşu ve görünmez amcalar tarafından “bak hayattan alacakların bunlar” diye not düşülmüş olması. Yok canım henüz sıyırmadım.
“Oku da meslek sahibi ol, elin ekmek tutsun, yarın öbür gün kocadan silleyi yersen kendi ayakların üstünde durursun” şeklinde gazı alan her genç kız gibi, bir hevesle okudum ben de. O zamanlar meğer geçiş dönemiymiş, şimdi anlıyorum.

İŞ GÜÇ YOKSA NE YAPILIR-1

takyon | 02 February 2011 13:08

“Televizyondaki evlilik programları seyredilir”
Televizyonda evlilik programı var, takılıyorum, iş yok güç yok, gezmeye para da yok…Ne yapalım koca bulmaya gelenleri seyrediyorum annemle birlikte. Bazen eğlenceli bile olabiliyor, anladım ki önyargılı olmamak lazımmış. Hikayelerini dinledikçe insanların bazılarına hak verdiğim bile oldu. Gelmişler belli bir yaşa, yalnız kalmışlar, ya eşleri ölmüş ya boşanmışlar; bir korku var yüzlerinde daha çok. Hepsinde değilse de çoğunda var. Yalnız kalma korkusu…Olamaz mı? Olur, bal gibi olur, yargılamam. Seyrettikçe bir sürü rahatsız edici soru üşüşüyor beynime. İki gencecik insan geliyor gözümün önüne. Özenmişler, bir sürü hazırlık, düğün dernek, bir ömür birlikte yaşayacaklar, çocukları olacak ve torunları, mutlu mesut yaşayacak ve ömürlerinin son demlerinde de hep birlikte olacaklar. Ama öyle olmamış işte. Bunca insanın planı yürümemiş. Demek ki bu planda bir yanlış var.
Erken kaybedilen bir eşin yokluğu nasıl acı verir kimbilir…Hele de hiç sönmemiş bir aşk varsa arada. Hiç hesapta olmayan ani ayrılış. Uzaktan seyredene birkaç çekirdek çıtlamalık bir durum ama ya o kişi için…Bir umutla gelmiş programa, yola birlikte devam edeceği bir eş arayışında. Öyle gülmeler kıkırdamalar arasında seçim yapacak; hakkında en ufak bir bilgi sahibi olmadığı, tamamen yabancı insanlardan birine bir sıcaklık duymayı umacak. Zor, çok zor…
Kimisi de boşanmış. Otuz kırk yıldan sonra boşananı da var, bir ay evli kalıp 15 yıldır bekar yaşayanı da. Olmaz mı, olmuş işte. Hayat bu. Demek ki gençlikte hayal kurarken ayakları hepten yerden kesmemek lazım. Herşey insan için. Beklentileri yüksek tutmak, hayal kırıklığının acısını derinleştiriyor ne yazık ki.
Yok mu aralarında macera aramaya gelenler, var tabii ki. Malı mülkü de varsa hele orada öyle boy göstermek pek hoşlarına gidiyor, pek bir ince eleyip sık dokuyorlar, eğleniyorlar daha çok.
Bazıları üç dört defa evlenip ayrılmış, yine akıllanmamış, gelmiş. Be insan şimdi sana soracaklar niye aldın da bıraktın o kadar adamı ya da kadını? Ne diyeceksin? Olabilir tabii ki, insanız, her seferinde bir umut girişmiş ama işler yolunda gitmemiş lakin gel de anlat hadi ordakilere.
Bir ara dedim ki, neden bu insanlar eş dost çevresinden araştırmıyorlar da, bilmem kaç milyon kişinin önünde komik sorular ve cevaplarla birini tanımaya uğraşıyorlar. Düşünsenize, yeni tanışan iki insan başbaşa bile olsa ne kadar heyecanlanır, dili dolanır, elleri titrer…Normal. Bir de bunu milyonlarca kişi izlerken yapıyorsun. Neden ve nasıl? Çevreni sarmış onca meraklı ve manalı bakan göz de cabası. Yok ben bir cevap bulamadım buna.
Yalnız kızdığım bir şey varsa o da henüz onsekiz, yirmi yaşlarında gençler gelmiyor mu oraya. Onları alıp şöyle kızılcık sopasıyla akıllarını başlarına getirmeyi ne çok istedim; ki ömründe bir karıncayı incitmemiş olan ben. Sen orada ne arıyorsun be insan? Hangi ara koca ya da kadın aradın da bulamadın ve şartlar seni oraya sürükledi? Sana bu yaşta umudunu kaybettirip stüdyolara koşturan ne? Enerji ve umut deposu olman gereken bu yaşında, her yüzüne kapı kapandığında başka kapıyı çalacağın yerde, evlilik gibi yükü ağır bir işe kalkışmadan önce ekmek paramı nerden çıkarsam arayışına gireceğin yerde, taşı sıkıp suyunu çıkaracağın yerde orda işin ne? Senin derdin ne? Yazık, bütün ümitleri tükenmiş, yorulmuş yavrucağız. Oradaki yetmişlik delikanlılardan da utanmıyorlar.
Azıcık durup düşünmekten zarar gelmez, niye burdayım, başka ne yapabilirim, komşunun kızı ya da oğlu bana neden yeterli gelmedi de iki dakikada tanıdığım insanla aynı evde yaşamayı göze alıyorum?
Yok yok, bu böyle olmayacak. İş güç yok diye evlilik programlarına sarmak benim aklıma zarar. Ben şu ilanları beşinci defa tarayayım da belli olmaz, sıkılacak bir taş bulurum belki. Bugün olmazsa yarın bulurum, benim hala umudum var.

Sanal Yetişen Bir Nesil…

firatocal | 09 August 2010 12:49

düşünmeyen , sorgulamayan , düşünse bile düşündüklerini dile getiremeyen ve yazıya yede eleştiriye dökemeyen bir nesil…

yazılarımı zaman zaman internet cafelerden yazmak zorunda kalabiliyorum… bazen ihmalkarlığımdan netbookumun pili bitmiş olabiliyor , yada ne bileyim aklıma gelenleri hemen kaleme yada klavyeye dökmek istiyorum… soluğu klimalı bir internet kafede alıyorum…

en ufağından en liselisine , çeşitli yaş gruplarında onlarca yüzlerce genç arkadaşımla karşılaşıyorum buralarda… belli bir süre oyuna benim de bir itirazım yok ama yok artık olmaz böyle birşey…

AŞIK OLMAK SADECE LİSELİLERE VE ÜNİVERSİTELİLERE Mİ MAHSUS?

firatocal | 27 July 2010 09:59

Günün yorgunluğunu atmak için akşamları ve geceleri vuruyoruz kendimizi sokaklara… Saatin 10 u 11 i bulması hiç mühim değil benden genç ahali için… Sanki düşman çatlatmak istercesine kızlı erkekli salına salına geziyorlar havai heves , kafalarda dert tasa yok , oooohhh var mı bizden kralı bu dünyada dercesine… Kıskanıyorum size ne yalan söyleyeyim… Çoluk çocuğa karışmanın hiddeti midir , nedir bilmem , çekemiyorum benden genç , benden tutkulu ve benden aşık taze insanları…

Üniversitedeki yıllarımızı konuştuk eşimle az önceki gece turlamamızda… Biraz hüzün vardı sesimizde… Hemen yanımızda uyuyan bebeğimize bakıp , başımızı olsun misali salladık ,olgun bir kabulleniş içinde… Ama bu teslimiyet içimden çağlayan aşk hezeyanlarını durdurmuyor ki…

Bu bahçenin sahibi de sensin, misafiri de!…

atalay ahmet | 28 March 2010 17:02

İstanbul Üniversitesi - havuzlubahce.com
İstanbul Üniversitesi – havuzlubahce.com

Son zamanların en popüler sosyal ağları genellikle üniversite öğrencileri tarafından, üniversitelere özel kurulup, zamanla her kesimden insanın dahil olabileceği web siteleri haline geliyor.

Örneğin facebook üniversiteli bir öğrenci tarafından kuruldu. Bugün herkese açık. Buna bir örnek de odtü merkezli kurulan, sonrasında tüm üniversitelilere açılan hocam.com.

Avrupa’da TÜRK imajı

massay | 24 November 2009 13:38

Avrupa Birliği’nin tarih itibariyle oluşumunu hatırlamakta yarar görüyorum:

2. Dünya savaşının bitimini takip eden kalkınma döneminde Avrupa’da ihtiyari oluşan işbirliği düşüncesi, başlangıçta Doğu-Batı arasındaki mevcut anlaşmazlıklardan dolayı olumsuz etkilenir.

Yıl 1948.
EEC ( Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü ) kurulur.

Yıl 1949.
Avrupa Konseyi kurulur.
Bu iki platformun kurulmasının ortak nedeni, Doğu bloku ülkelerinin karşı çıktığı Marshall Planı nı uygulamaktır.

insanlar ne zaman zombileşir

hafifmesrep | 09 November 2009 17:22

SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU
SOLDA ERSİN SALMAN SAĞDA CEM TOPÇUOĞLU

O bir şair.
O bir duayen.
O bir reklam adamı. Unutulmaz reklam kampanyalarının arkasında kalan.
O bir fikir babası. Kristal elmayı o yarattı.
Reklamın sokak çocuğu” adlı kitap onun için yazıldı.
Emekli oldu. “Artık sakal bırakmak zamanı, lafımın dinlenme zamanı ” diyor.
Ersin Salman.
Ona göre “kişinin markalaşması” deyimi “insanların zombileşmesi” gibi sevimsiz şeyler çağrıştırıyor.
“Bu çilekeş dünyanın, insancıklarının pazara sürüldüğü koca bir alışveriş merkezinden farklı olmasını istiyorum. Aksi halde herkesin poposundaki “barcode”lara bakmak gerekirdi.”
Bu cümleler profesyonel deformasyon gibi algılanabilir. Yaşamın geri kalanının çöp konteynırlarına atılarak ifşa edilmesi diye düşünülebilir.
Amacım bu gel-gitlerden ziyade Ersin Salman’ın Doğan grubu dergilerine müştereken verdiği bir röportajdan kısa bir kesiti paylaşıp sizinle, kişisel müşahade tecrübe edebilmek.

  • “GENÇ KİŞİLERE ÖNERİLER.
  • Ayda en az üç kitap oku.(roman, şiir, öykü, gezi)
  • Ayda en az dört kez sinema, iki kez tiyatro, iki kez klasik müzik konserine git.
    ( Bir süre sonra bunları iki misline çıkarabilirler. Mesela Murat Belge, o kadar işinin arasında ayda en az altı yedi kitap okuyor. Ben ne yazık ki sadece üç kitap okuyabiliyorum. )
  • Yerli ya da yabancı, hiç TV dizisi izleme
  • Haberlere sadece haber kanallarından bak. %80 ine inanmamak şartıyla.
  • “Azzz sonraaaa” diyen kanalı hemen atla.
  • Yüksek sesle, bağıra çağıra, işaret parmağını tehdit eder gibi sallayarak çığıran hiçbir politikacıya yüz verme, oy da verme. Sakin sakin konuşan, hem konuşan hem de dinleyen, yumuşacık, insan gibi, marka olmayan insanları sev, onlara ver, gerekirse oy da ver
  • Durmadan aşık ol. Bu hep aynı insana da olabilir, sakıncası yok
  • Camiye, sinagoga, kiliseye gitmeyebilirsin. ama oralara gidenleri küçümseme.
  • Her türlü ayrımcılığa karşı ol
  • Seksist olma
  • Vicdani retçileri koru
  • Rakıya sudan önce buz atma.
  • Kaldırıma izmarit atma
  • İzmarit balığı yiyeceksen, önce tulum çıkar. Ve tavası güzel olur bu meretin.
  • Doğru olmayan bir vaade, karşındaki bir kere kanar. İki veya daha fazla kanıyorsa ya aptaldır, ya düşman. Kandırma, kanma
  • Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Suna Kan, Ömer Kavur. Dost ol bunlarla. Aynı yatak odasında uyuyacak kadar. Başının üstünde değil, ucunda yerleri olsun.
  • Neruda, Brecht, Bach, Chaplien vs. gavur deyip geçme
  • Edebiyatla, sanatla, kültürle, müzikle, sinemayla, bilimle uğraş. dövüş. Mesela kimyager ol, iyi demirci ustası ol, çok iyi aşçı ol.
  • iyi ol. Lütfen “marka” olmaya çalışma. Bu çalışmanın sonucu “marka tuzağı” olmaktır zira
    KAYNAK: celebrity brands

Gençken Yapılacak 100 Şey

mecburkalanlar | 28 October 2009 10:31

gencken yapılacak 100 şey ekran görüntüsü
gencken yapılacak 100 şey ekran görüntüsü

Turkcell firması ödüllü, eğlenceli bir web sitesi ile yine karşımızda. Gençken yapılacak 100 şey sitesi gençken yapabileceğiniz, yapmanız gereken 100 şeyi sıralamış ve her madde için bir örnek vermiş. Sizler istediğiniz maddeden başlıyarak 100 şeyi yapıyorsunuz ve videoya çekip siteye yüklüyorsunuz. Video yükleyenlere ve izleyenlere 1000’lerce kontor var. Ayrıca büyük ödülü de sen belirliyorsun. Bir Mini Cooper da bu hediyeler arasında. Yani büyük ödül bir hayli büyük olacağa benziyor 😉

Örneğin madde 27: çocuk doktoruna git ve içinde bir cocuk olduğunu ve onu tedavi ettirmek istediğini söyle.

Tasarım ve fikir açısından gayet başarılı bir site.

Şehvetle Şeyederim Enstrümanı Ben!…

Kuduz maymun | 23 August 2009 10:24

Sabah vakti. Otobüse bindim. Hemen muavinin ardındaki koltuğa çöktüm. Muavine;
‘Afedersiniz saat kaç?’ dedim.
‘Yirmi dakika sonra orada oluruz abla’
Demek yirmi dakika sonra orada olurmuşuz. Çevremdeki herkes –bendeniz müstesna- matematik olimpiyatlarına gitmeye hazırlanıyor herhalde. Demek ineceğimiz vakit bana saati söyleyecek, ben de söylenen vakitten yirmi dakika düşüp ilk bindiğim zamanki saati hesaplayacağım.
İnince bir taksiye bindim.
‘Günaydıııın, ablam!’
‘Günaydın.’
Ve 5 dakika boyunca beyabimiz karadenizli olduğunu, 65 yaşında olduğunu ama ‘20’ hissettiğini söyleyecek fırsatı buldu. Aslında taksici olmadığını, müzisyen olduğunu söylerken iyice coştu.
‘Ben o müzisyenlerden değilim!… Ben var ya. Şu ben, ta Amerikalı müzisyenlerle çaldım Paris’te. Adam hayran oldu. Ben çalmam enstrümanı. Sevişirim. Şehvetle şeyederim enstrümanı. Bak yanlış anlama abla’
‘Yok estağfurullah çok iyi anlıyorum sizi’Vapura bindim.
Bir aile. Aşağı yukarı 15 kişi var. Enik-encik doluşmuşlar. Ellerinde torbalar, kilimler, halılar, bavullar, denkler, heybeler, bohçalar… Bir tanesi halıyı yere sermiş. Diğerleri de vapurun orta yerine yayılı bu halının üstünde oturuyorlar. Bir genç kadın. Rüzgar çarpmasın diye oturduğu halı üstünde battaniyeye sarınmış. Derken o battaniyenin altından bir velet çıktı bir süre sonra. Uyuyormuş çocuk.
Karşımdaki kanepede oturan bir kadın bacağını kaşıyor. Yanındaki adam dişleriyle bıyıklarını çiğniyor. Arkamda ayakta duran bir grup genç var. Ellerindeki simitlerden kopardıkları parçaları martılara atmaya çalışıyorlar. Kucağım simit parçacığı doldu. Yesem mi acaba. Kafama da geldi bir parça.
Hasbinallah…