bildirgec.org

einstein hakkında tüm yazılar

Einstein ile Aşk

Humeyra8 | 27 June 2011 14:38

Başım döndü, ölemeyecek kadar diriyim. Artık tabuta koyup gömersiniz varlığımı. Savaş ilan etmiyorum kendi kıyılarımdan başka, hepinizi ölü kabul etmişken yok başka çare. Adıma söyleyemediklerim değil, adıma söylediklerim bile aynı ritmin nakaratsız yanı.

“Şerefe” dedi, kahvesini yudumlamasına rağmen, şaşkınlığımı fark edince “Ayıklığım benim en sadık sarhoşluğum” diyerek göz kırptı, “pekiyi” dercesine. Başımı sağa doğru hafifçe eğdim. Hem nereden çıkarmıştı onu umursadığımı, onun sarhoş düşlerini merak etmiyordum ki!

İlginç Olaylar

akbelen79 | 08 March 2011 11:08

Gün geçtikçe yeni bilgileri alıyoruz bu sitemizden . Benimde katkım olsun diye ilginç olduğunu öğrendiğim bilgileri sizlerle paylaşıyorum.

  • Besin mamülleri arasında tek bozulmadan kalan yiyecek maddesinin bal olduğunu,
  • içtiğimiz suyun yaşının en az 3 milyar yıl olduğunu,
  • Kalbimizin dakikada 60-80 arası çaptığını,
  • Bilirsiniz her birimizin parmak izleri farklıdır. Aynı şekilde dil izinin de farklı olduğunu,
  • İnsanın Parmak izi betondan bile kuvvetli ve sağlam olduğunu,
  • Sabahları uykumuzu Elma’nın ,Kahve’den daha iyi açtığını,
  • Elma, Soğan,Patates’in tadı aynıdır. Aralarındaki fark sadece kokularındandır.
  • El tırnaklarımız ayak tırnaklarımızdan 4 kat daha hızlı uzadığını,
  • Einstein , 9 yaşına kadar konuşamamış .hatta Ailesi zeka geriliğinden şüphelenmiş olduğunu,
  • 1. dünya savaşında Fransa hükümeti ülkedeki tüm taksileri satın alıp, askerlerini cepheye o taksilerle taşıdığı ,
  • Çocuklarımız bahar aylarında daha hızlı büyüdüğünü
    biliyor musunuz?

Kanserle Oyun Oynayan Bilim Adamı: Sigmund Freud

admin | 30 January 2010 13:36

Sigmund Freud
Sigmund Freud

Doktor Sigmund Freud, tesadüfen ziyaretine gelen özel doktoru Felix Deutsch‘a, ağzındaki küçük şişi gösterdi. Kendince pek önemli değildi bu şiş, ama son zamanlarda onu oldukça rahatsız etmeye başlamıştı. Deutsch, sağ tarafta, damak ile çenenin birleştiği yerdeki şişkinliğin kanser olabileceğini düşündüğünde, elinde olmayarak sarardı, heycanlandı, ne diyeceğini şaşırdı.

Bu olay 1923 yılı Nisan ayında meydana geliyordu. Psikanalizin kurucusu Dr. Freud bu tarihten sonra 1939 yılı Eylül ayına değin yaşadı; 16 yıldan fazla bu hastalıkla korkunç bir savaş verdi. Kendisi ve yapıtlarını mahvedecek her türlü zorluklara, tehditlere, sevdiklerini kaybetmesine, hatta Nazi rejimi yüzünden memleketinden kovulmasına karşın, hiç durmadan çalıştı, ara sıra dayanılmayacak kadar ağır olan ağrılarına rağmen pes etmeden çalıştı.

Zamanda Yolculuk Olasılıkları

Colpadan | 24 November 2009 10:36

Zaman zaman, zamanda yolculuk yapmayı birçoğumuz hayal etmişizdir. Hayalin de ötesinde bunun üzerine düşündüğümüz zamanlar da olmuştur. Peki nedir bu zaman dediğimiz şey? İçinde yolculuk etme fikri, nasıl her daim bizi sıkmadan hayallerimizi süslemeyi başarıyor? Bu soruların cevapları zamanın hem soyut hem de somut bir kavram olmasında gizli belki de. Algımızda oluşturduğumuz çizelge şeklindeki zaman olgusu ile fizik kurallarınca tanımlanmış reel zamanı, hayalgücümüzü kullanarak birleştirip, bir de yanına güzel bir seyahat planı koyduk mu, yolculuğa hazırız demektir.

Zaman yolculuğumuza başlamadan önce önümüzde iki adet yön ve iki adet de versiyon seçeneği olduğunu belirtmek isterim. Yönlerimiz bildiğiniz üzere geçmiş ve gelecek. Versiyonlarımız da tekil evren veya çoğul evren. Hangi yöne gitmek istersek isteyelim yolculuğumuzu ya sadece kendi evrenimizde gerçekleştireceğiz ya da sonsuz sayıda evrenin olduğu bir ortamı seçeceğiz.

Tekil evren adından da anlaşıldığı gibi çevremizi saran gerçekliğin eşsiz benzersiz yani tek olması demektir. Bu versiyona göre sadece bizim evrenimiz vardır ve içinde yaşadığımız bu evrenin dışı diye bir şey yoktur. Sonsuz değildir. Kendisini oluşturan atomların sayısı belirlidir. “Her şey” kabının içinde duran tek şey, evrenin ta kendisidir.

En Büyük Soruların Şimdiki Cevabı: KURAMSAL FİZİK

Colpadan | 10 November 2009 14:19

İnsanlık tarihi boyunca zaman zaman kafamızı kurcalayan birçok soruya cevaplar aradık durduk. Her şey algılama ve arkasında barındırdığı merakla gelişti. Bir şeyi merak ettiğimiz andan itibaren artık ona bir cevap bulmamız zorunlu hale geliyordu. Bulduk da. Geçmişten günümüze bulduğumuz cevaplar çok değişti ama temel sorular hep aynı kaldı.

Önce yaşadığımız çevre ilgimizi çekti. Rüzgar esiyordu, bulutlar toplanıyordu, çiçekler açıyordu, yağmur yağıyordu… Sonra müthiş bir güç ile bir kaç saniyeden fazla bakamadığımız bir ısı ve ışık kaynağı yükseliyordu ufuktan. Tüm bunlar neydi? Ya o yıldırımlar, devasa sesler ve ateş? Her yer kapkaranlık olduğunda havada beliren binlerce parlak ışığa ne demeli? Bir de karanlığın gücünü kıran başka bir ışık dairesi vardı havada. Gündüzü aydınlatan o güçlüğü ışığın yerine geceyi boş bırakmamaya çalışan donuk kardeşi nöbeti devralıyordu adeta.

Dünya Nano Kıyametine mi gidiyor?

| 07 August 2009 10:51

Dünya Nano kıyametine mi gidiyor?

Artık her yerde “nanoteknoloji” duymaktayız. Peki, ama nedir bu nano teknoloji; Maddenin DNA’sını yani atomunu ve moleküllerin yapısını değiştirerek onlardan yeni madde oluşturma teknolojisidir.

Hayatımızın her alanına girecek nano teknolojisi ile tedavisi imkânsız ve uzun süren hastalıkların tedavisi mümkün olacak, sadece tek bir ilaçlar derdimize çare olacak, mikroptan daha küçük robotlarla vücudumuzu tamir edecekler.

Çelik kadar sağlam ve çok hafif inşaat malzemeleri, uzun süre bozulmadan ve besin değerini yitiremeyen gıda ürünleri, fosil yakıt kullanmadan sadece bir kere şarj ederek kilometrelerce yol alabilcegimiz otomobiller, yıkamaya gerek olmayan elbiseler, deniz suyunu tatlı suya dönüştüren su arıtmalar… Beklide çok yakın bir zamanda aklımıza ve hayalimize gelmeyecek gelişmeler yaşanacaktır.

Atomu insanlığa hizmet için buldugunu söyleyen Einstein ilerde Hiroşima ve Nagasaki de 100 binlerce kişinin ölümüne neden olacağını bilemezdi. Yani bizim deyimizle ”Bindik bir alamete gidiyoruz bakalım kıyamete”

Müzik Aşkıyla Kör Olan Deha : Johann Sebastian Bach

nacak | 09 June 2009 10:29

21 Mart 1685‘ te Almanya’ nın Eisenach kasabasında doğar. Alman klasik müzik bestecisi ve orgcusudur. Barok tarzında eserler icra edip, bu tarzı zirveye taşır .Bach’ ın aile fertlerinin büyük çoğunluğu müzikle ilgilenir. Kimisi org çalar, kimisi koro şefliği, kimisi saray müzikçiliği yapar. Vitus Bach, oğlu Hans Bach (çalgıcı lakabıyla bilinirdi , ailenin asıl ceddi) ve Christoph Bach (Mozartın uslubunu hazırlayanlardandır) Bach ailesinin ünlü müzisyenlerinden. Bu ailenin tarihi Orta Almanya’ nın Thüringen eyaletine kadar uzanır. Halk Bach ailesinin müzisyenlerinden BACH’ LAR diye söz ederdi. Bach adeta müzik aşkıyla dünyaya gelip müzik aşkıyla dünyadan göç etmiştir.

doğduğu ev
J.S. Bach ile müzik tarihi en şatafatlı dönemlerini yaşar. Bach geçmiş zamanlardaki müzik anlayışı ile gelecek nesil müzik anlayışını birleştiren bir köprü gibidir. Kendisinden önce geçen müzisyenleri inceler , onların fromlarını daha da geliştirir ve kendisinden 3 nesil sonra başlayacak yeni bir oluşumun da fikir babası olur.

Başlarda kendi çabasıyla müzik çalışmasını sürdürür. 25 yaşından itibaren Lueneburg Michaelis Schule für Musik okulunda çalışmalarına devam eder. Bir müddet sonra buradan ayrılarak Hamburg’ a gider. Çeşitli orkestralarda çalışır. Org çalar. Anstadt kilisesinde org çaldığı dönemlerde kilise idarecileri ile bir takım sorunlar yaşar. Bach’ ın kilisede org çalmaya başlamasıyla koronun uslubu bir anda değişir. Kendine has değişik bir uslubu vardır Bach’ın. Kilise idarecileri bu durumdan hoşnut olmaz. Onlara göre Bach’ ın müziği, koro müziğinin arasına garip sesler sokan, ilahinin havasını değiştiren bir müziktir. Bu adamın kutsal müziğin havasını değiştirmesine tahammülleri yoktur kilisedekilerin.

Sosyo-psikopat

cumb | 19 May 2009 09:48

Bu adam daahiiiii
Bu adam daahiiiii

“Geçen seneye intihar etmeye çalıştım ben biliyor musun ???” (süper şaşırmış bir ifade bekle yerek süzer) ”Hastaneye kaldırmışlar beni, az daha ölüyormuşum, 20 tane hap aldım abi, tabi hemşireye de yazdım o ara, daha sonra hemşire ile buluşunca sordum, bıdı bıdı bıdı…)Bu konseptteki insanlar sosyal olmaya çalışan, fakat psikopatlıkları sebebiyle müthiş bir darboğaza girmiş, insanları seveceğini mi yoksa onlardan nefret mi edeceğini kestirememiş, hayttaki işlerinin %99 unu geciktiren ve bu geciktirme sebebiyle başarısız olunca bunalımın âlâsını yapmaktan geri kalmayan tiplerdir diyebiliriz.Sosyal olarak bir yerlere gelmek, orada kalmaktan çok daha zordur ilkesini aslında tamamen özümsemiş tiplerdir bunlar. Bu kadar iyi anlamalarının sonucu olarak da sosyal olarak başarısızlıkları tesadüfi değil, tam aksine beklenen bir durumdur. Konuşurken insanların devamlı yüzlerine bakmak, fakat karşı taraf konuşurken,kendisinin ağzının sakız çıtlatmaktan başka bir iş yapmaması sebebiyle gerilmek/ gerinmek bazı sosyo psikopat varyantlarında görülebilir.

en etkili bilim adamları (newton, einstein ve tesla)

xerre | 08 April 2009 21:05

uzun yaşamımda öğrendiğim bir şey var: gerçeklikle ölçüştürüldüğünde tüm bilimimiz ilkel ve çocukça kalmaktadır – ama gene de sahip olduğumuz en değerli şeydir, bilim!
albert einstein

bilim en iyi anlamıyla, doğruyu bulmak olup biten ya da süregelen olayları anlamak ve de açıklamak için ussal olduğu kadar imgesel ve duygusal tüm becerilerimizi kapsayan bir etkinliktir. ve elbette bir birey, bu etkinliğe dahil olduğu ölçüde bilimi anlama fırsatı bulur.
bilime öncülük edenleri tanımak da bu etkinliğin bir parçası olup, özellikle genç kuşaklarda bilimsel etkinliklere katılma isteği uyandırabilecek güzel bir yoldur.
bu amaçla bilim dünyasına damgasını vuran, bilimin gelişmesine oldukça önemli katkılar sağlayan bilim dünyasındaki en etkili bilim adamlarına yani bilimin öncülerine yer vereceğim.

1 – Isaac Newton (1643 – 1727)

kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oyun oynayan bir çocuk gibi görüyorum.

sir Isaac Newton
sir Isaac Newton

insanlık tarihinin en etkili adamlarından biri olan Newton, ingiliz bir fizikçi, matematikçi, astronom, doğa filozofu, simyacı ve teolog. 1687 yılında yayınlanan philosofiæ naturalis principia mathematica (doğa felsefesinin matematik ilkeleri) adlı kitabı, bilim tarihinin gelmiş geçmiş en önemli kitabı olarak kabul edilir. aynı zamanda bilim tarihinin en meşhur kitabı da. newton bu üç ciltlik kitabında, yayınlandığı dönemden sonraki 300 yıl boyunca fiziksel evreni bilimsel olarak incelemeye olanak sağlayan ve modern mühendisliğe temel olan, evrensel kütleçekim yasasından ve üç hareket yasasında bahsetmiştir. Newton hareket yasaları olarak da bilinen bu yasalar klasik mekaniğin temelini oluşturmuştur.