bildirgec.org

dayak hakkında tüm yazılar

Gerçek Süper Kahramanlar

Cevval Portakal | 02 May 2012 11:34

Süper kahramanlık dediğimiz hadisenin 74 yıllık mazisi var. İlk süper kahraman Superman, 1938’de DC Comics tarafından yaratılmış. Sonrasında da bildiğiniz üzere süperlik ve kahramanlık müessesesi almış başını yürümüş. Bugün Marvel ve DC Comics’in yarı hayvan karakterleriyle ekosistem kurabiliyoruz mesela.

Bir süredir düşünüyordum; bunca çizgi roman fanatiği varken, Batman filmleri gişe rekorları kırarken nasıl olur da 7 milyar nüfuslu dünyada bir deli çıkıp şu işi hayata geçirmez. Biraz araştırınca fark ettim ki durum hiç de benim sandığım gibi değilmiş.

Araştırmamda ilk karşılaştığım deli, veya hayalperest diyeyim en iyisi, Phoenix Jones oldu.

Phoenix, siyah-sarı kostümü ile geceleri gölgelere karışıyor; süperliği kendinden menkul olduğundan cop, biber gazı ve kelepçeden oluşan teçhizatı ile Seattle sokaklarında amansız suçlularla mücadele ediyor. Şuradan kendisinin, kötüler ve birkaç hayat kadını tarafından taşlı sopalı kovalanırken çekilmiş uzunca bir videosunu seyredebilirsiniz. Bu olay esnasında burnu kırıldığından ve vurulmaktan kıl payı kurtulduğundan olsa gerek kendisi kahramanlık işinden malulen emekli olmuş ve suçlularla mücadeleyi polise bıraktığını açıklamış. Ancak Jones’un bu kararı onun izinden kahramanlık yoluna baş koyan diğer onlarcasını yıldıramamış.

sarhoşken mutluyum !

endop | 27 May 2011 21:37

Lise arkadaşlarım, erkekler .. hep birlikte gezerlerdi. Önceleri zar zor girerdim aralarına, sonra yavaş yavaş boşvermeye başladım, dünyada bir sürü insan vardı yalnız kalmam imkansızdı … Hep avuttum kendimi , ağladım, çok ağladım … Dua ettim, çok yalvardım. Ve hep sordum ”neden ben?” diye neden … Ben hep onlarla olmak istedim, onlar gibi olmak. Bilemezsiniz bu ne demek bir çocuk için, çok üzgünüm çok. Çok ölmek istedim, yapamadım … İlgi çekmek istedim, çektim de ama bu işleri kötüleştirmektan başka bir işe yaramadı . Ve artık yeniliyorum ben, hayır sağlıklı falan değilim , olamam da … Ama siz neden dışlıyorsunuz ki farklı olanı, neden dışlanıyor azınlıkta olan neden…

Saçıma Göz Kaçtı

bir ben eksiktim | 19 November 2010 11:25

elim kolum sağım solum sobe. bir hababam sınıfı edasında “neler oluyor hayatta?” diye sorgusu sualsiz koştur koştur dinlendirmek istiyorum anılarımı. ne zamandı, hangi ana tekabül ediyordu bilmem ama benim en sevdiğim çiçek bahçeden çaldığım eriklerdi. off onu tuza basıp katır kutur keyifle yemesi yok mu, değmeyin keyfime.

bir gün yolda bulduğum para ile 15 tane eti puf alıp miğdeye indirmeme ne demeli? Üstelik hepsini kakaolu şekerleme kaplamalısından almıştım.

12 eylül sonrası ilk eylem : dayaga hayır

nazokiraze | 26 October 2009 13:30

Tarih 17 mayıs 1987 gününü gösterdiginde Kadıköy Yoğurtçu Parkı iki bine yakın kadının , ellerinde kimi zaman patiskalardan yaptıkları pankartlarla dayağa karşı seslerini duyurmak amaçlı eylemine tüm ülkenin şaşkınlıgı eşliginde sahne olur.

İlk feminist eylem olarak bilinen bu yürüyüşe katılan kadınlar faşistlikle bile suçlanır. Babalarından,kardeşlerinden veya eşlerinden gördükleri şiddete , o dönem Çankırı’da hakimlik yapan Mustafa Durmuş’un “Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” şeklinde beyanı eklenince ülkenin dört bir yanından kadınlar isyan bayrağı açarlar. (Dayak yedigi için boşanmak isteyen kadına bu sözleri söylemiştir)

Yürüyüşün adı “Dayağa Karşı Kadın Yürüyüşü’dür ve kadınlar ilk kez bu konuda seslerini yükseltmektedirler. O dönem sadece her kadının okumadıgı dergilerde yer edinmiş feminizm kavramı artık sokaklardadır.O güne kadar eleştirilen feminizm hayatın içindedir , katılanların çoğu feminist olmasa bile mesaj yerine ulaşmıştır.

Sağanak Vuruş

Kuduz maymun | 13 September 2009 18:27

Sesler geliyor. Ayak sesleri. Koşup birşeyler yapmak, yahut saklanmak gerek. Kapı. Korkunç bir kaygıyla açıyorum. Sarılıyorum. Sarılmam lazım.
Gözleri bulanık. Kırmızı.

Birşeyler yapıp önüne geçmek gerek… Fakat kımıldandığı an patlayacak bir bomba gibi. Ayaklarım tutmuyor. İtaate hazırım. Tamam. Düşüncelerimi savuşturdum. Bir an evvel olsa da bitse…

Bu kez gecikiyor. Keşke bu kadar dolambaçlı yollardan yürümese. Beklemenin verdiği dehşet beni felce uğratıyor. Sessizlik beni öldürecek. O sessizlikteki kanlı gözler. Ölmek istemiyorum.
Gürültüler başlıyor. Gıcırtılar. Bir koku geliyor. Çok tanıdık bir koku. Sabah evin her yerine sinmiş olacak.

Trip Trap

fitil | 04 September 2009 09:46

Lavabonun örtüsünü kenara itip elini yağ tenekesine uzattı. Perdeyi her açışında gördüğü karanlık onu rahatsız ediyordu. Elini karanlığın göbeğine sokmak fikri karnında garip bir his oluşturuyordu. Tenekeyi kaldırırken hafifçe inledi. Günlerdir durmadan yemek yapıyor, misafir ağırlıyor, çay dağıtıyordu. Küçük bir kızken ninesi öldüğünde eve sürekli gelip giden insanları anımsadı.

Ocağın altını iyice açtı. Önce yağı kızdırdı. Şehriyeyi attığında mutfağa giren ve kendine seslenen Hatice’yi duymazdan geldi. Hatice yanına sokulup “Esma Abla iyisin di mi?” diye sordu. İyiydi ya. Hem de nasıl iyiydi…

Kadınların oturduğu odaya hiç giresi yoktu ya, yine de ha gayret deyip tencerenin kapağını kapattı. Her adımda Kuran okuyan hocanın sesi daha bir yakınlaşıyordu. Tülbentini düzeltip suratını da iyice bir asıverdi. Odaya girince bütün gözler üzerine çevrildi. Köşeye kaynanasının yanına geçip oturdu. Başını yana eğip parmaklarıyla oynamaya başladı. Yaşlı kadınların dudakları kıpırdanıp duruyordu. Kelimeler de suratlarındaki çizgiler gibi iç içe, kırış kırış. Hepsi ona acıyarak bakıyordu. Umurunda değildi. Baksınlardı. Kaç dakika geçmiş, kaç dua okunmuş, kaç zavallı Esma karışmıştı vahların arasına bilemedi. “El Fatiha” dedi hoca. Dudaklarını yalandan oynatıp eliyle yüzünü sıvazlayıverdi. Kalktı. Şalvarı kıçının arasına sıkışmış mı diye eliyle kontrol etti. Mutfağa geçerken gözü evin sokağa açılan kapısına takıldı. O kapıdan her girişinin ciğerini nasıl yaktığını düşündü. Korkusunu unutmaya çalıştı. Artık korku yoktu. Mevlüt okunmuş bitmişti. Tabakları almak için lavabonun üzerindeki tahta rafa yöneldi. “Az kaldı Esma” dedi kendi kendine.

NİKAH ÖNCESİ TAZE DAYAK

nacak | 27 May 2009 15:58

Sıcak bir yaz günüydü. Kuaförümdeydim. Çivi çiviyi söker misali sıcak çayımı yudumluyordum beklerken .
-İstersen seni önce alayım , istersen bekle dedi kuaförüm.
-Acelem yok beklerim dedim. Gelin başı yapılıyordu o esnada .Haliyle uzun bir işlem.Ama bitmek üzereydi. Saatlerdir süren bir uğraş verilmişti o saçı yapabilmek için.

Etrafı seyre daldım . Kayda değer bir şey yoktu . Oyun oynayan çocuklar . Sokakta yürüyen insanlar. Her zamanki manzaralar.

Amma da hareketsiz bir gün dedim kendi kendime . Daha düşüncemi bitirmemiştim ki dışarıdan genç bir adam baskın yaparcasına daldı içeri. Ne olduğunu anlayamadan , saçı yapılan müstakbel geline tekme tokat girişti. Ortalık bir anda karıştı. Kız tarafı bir yandan , erkek tarafı bir yandan sonradan müstakbel damat olduğunu öğrendiğim şahsı sakinleştirmeye çalışıyorlardı .

kolay şöhret

taha3045 | 20 April 2009 12:34

Dünyada bir şekilde ismini duyurmak o kadar zor değil en azından kendi yaşadıgımız ülkede insan kafaya ne yapıp ediyim diye düşünüp caddeye çıkıp çıplak hale gelse bile günlerce ana haber bültenlerine, talk showlara,kadın programlarına konuk olur, ardından bir albüm çıkartır hatta dizide bile oynar.

Ancak bu anlıktır, bir kaç ay sonra hatırlarda bile kalmazlar ,ancak ünlü olmak başka ülkelere nazaran bizim ülkemizde daha kolay ve çabuktur. Kendilerini kurnaz sanan gerizekalı kişiler akılları sıra kolay yoldan şöhret olacaklarını zannederek kendilerini medyaya kullandırarak sonra tuvalet kagıdı gibi bir kenara atılırlar.