bildirgec.org

cinayet hakkında tüm yazılar

Şeytan Duymadan; Before the Devil Knows You’re Dead (2007)

dnz81 | 03 February 2011 10:04

May you be in heaven half an hour before the devil knows you’re dead.(Şeytan öldüğünü öğrenmeden, birbuçuk saat cennette olabilirsin).

Usta yönetmen Sidney Lumet‘den bir suç ve drama filmi, Before the Devil Knows You’re Dead (2007).

film afişi

Oscarlı Philip Seymour, Ethan Hawke, Albert Finney ve Marissa Tomei filmin kadrosunda yer almakta.
Andy ve Hank varlıklı bir ailenin yetişkin iki evladıdır. Evli olan Andy, eşi Gina ile lüks bir hayat sürmekteyken maddi sıkıntı içine girerler. Hank de işsiz güçsüz, dikiş tutturamayan bir karakterdir. Kariyerinde yükselemeyeceğini anlayan Andy’nin kusursuz bir planı vardır.

Kampüste Cinayet

karuma76 | 25 October 2010 12:46

Gözleri dalıp gitmişti Mert’in. Kapıya bakmasına rağmen geçtiklerini içeri girince farketmişti. Gelmişlerdi sonunda, hem de birlikteydiler. Şimdi kolaylaşmıştı herşey. Bir taşla iki kuş vuracaktı belki de. “Haydi rastgele.” deyip bulunduğu yerden ayrıldı. Fakat plan biraz değişmişti. Kapının önünde olması gereken şey koridorlarda gerçekleşecekti. “Olsun!” dedi. “Seyircimiz daha fazla olur.” Emin adımlarla okul binasına girdi. Buraya daha önce de defalarca gelmişti ama başka amaçla. Şimdiyse ölümü kucaklayacaktı burada. Kantine bir göz attı. Kantine uğramamışlardı. “Ya derse girdilerse?” deyip sendeledi.Fakat ağır ağır merdivenleri çıkıyordu. Eli belindeki silaha takıldı. Ürpermişti. Duvara yaslanıp derin derin nefes almaya başladı. Hayır, bu iş bitmeliydi. Kendini toparlayıp ilerlemeye devam etti. Koridora açılan kapıya geldiğinde iyice kendini kaybetmişti. Kapı aralığından dolapların önünde beklediklerini gördü. Silahını eline aldı ve derin bir nefes alıp koridora girdi. Etratailer paniğe kapılmış, çığlıklar atıp sağa-sola kaçışıyorlardı. Semra ve arkadaşı ise olup bitenlere anlam verememiş, donakalmışlardı. Aralarında birkaç adım kalmıştı ki, Mert durdu ve silahını onlara yöneltti. Az önceki şaşkınlığı ve heyecanı geçmişti Semra’nın. Sanki bu olanları tahmin etmiş ve hazırlıklı gibi davranıyordu. Şimdi Mert ve Semra dışında herkes dehşet içindeydi. Oysa ölecek ve öldürecek olan kişiler çok rahattı. Ve Semra’nın secgili arkadaşı… O herkesten çok korkmuş gibi görünüyordu. Benzi solmuş, şaşırmış yüzüyle şaşkın şaşkın bir Semra’ya bir Mert’e bakıyordu. Semra’ya sıkı sıkı tutunmuş ve tirtir titriyordu. Ölüm korkusu ona herşeyi unutturmuştu. Kaçmayı tek çare olarak gördü ve kaçtı. İkisi de arkasından bakakalmış, Mert yüzündeki alaycı gülümsemeyi gizleyememişti.
Başını öne eğmişti Semra: “Bu muydu benim sevdiğim güvendiğim kişi, bu mu beni mutlu edecek? Beni ölümün eşiğinde yalnız bırakan biri beni nasıl sevebilir, neyle mutlu edebilir? Oysa biri gerçekten sevmiş ve şimdi sevgisinin karşılığını alacak.” Bunları düşünürken Mert de silahı doğrultmuş öylece bekliyordu.
“Hadi!” dedi Semra. “Bas tetiğe de bitsin bu işkence. Herşey son bulsun. Korkak birinin arkadaşlığıyla yetinmektense, beni seven birinin kurşunuyla ölürüm daha iyi.” Bunları söylerken gözleri parlamıştı, yüzündeki tatlı gülümseme hiç eksik olmamıştı. Fakat sözleri bittiğinde ağlamaya başlamıştı. Sendeliyor, ayakta zor duruyordu. Bu arada etraftakiler ne olup bittiğini anlamamış fakat çoğu kimse kaçmak yerine olayı izlemeyi tercih etmişti. Şimdi kafalarda beliren soru : Acaba Mert ateş edecek miydi?
Mert bir adım geriledi ve tetiğe hafifçe dokundu. Herkes heyecanlanmış ve geri çekilmişti. Fakat Semra’da en küçük bir tepki yoktu ve sanki ölümü kabullenmişti. Sonrasında birkaç el silah sesi duyuldu. Koridoru koyu bir barut kokusu kapladı. Çığlıklar yükselmiş, oluşacak manzaraya şahitolmak istemeyenler gözlerini sımsıkı yummuştu. Silah sesleri kesildiğinde Mert elindeki silahı atmış, dolapları tüm gücüyle yumrukluyordu. Duvarın dibine bıraktı kendini. Hüngür hüngür ağlıyor, başını duvarlara vuruyordu. Sonra gözleri kapandı…

wild target

schizophrenia13 | 21 October 2010 15:26

wild target
wild target

pierre salvadori’nin cible émouvante isimli filminden yola çıkarak lucinda coxon’ın senaryosunu yazdığı wild target, ingiliz suç ve mizah filmlerinden hoşlananların ilgisini çekecek bir yapım{fragman}.

victor maynard @wild target
victor maynard @wild target

jonathan lynn‘in yönetmenliğini yaptığı filmde başrollerde bill nighy,
emily blunt ve rupert grint yeralmış.
nesilden nesile aktarılan suikastçiliği devam ettirmesi için annesinden baskı gören, ingiltere’nin en pahalı kiralık katili victor maynard’ın, aldığı son işi batırmasıyla başlayan film, kleptoman rose ve araba yıkayarak hayatını sokaklarda sürdüren tony’nin hayatına girmesiyle başına gelenleri anlatıyor.

Hayata Tutunamayan Kadınlarımıza Selam Olsun…

firatocal | 03 September 2010 15:30

Hergün Türkiyemden mağdur, ezilmiş ve yok edilen kadın manzaraları görmek canımı acıtıyor… Utanıyorum kendimden , milletimden ve geçmişimden… Bitsin bu vahşilik , yok olsun insanlık dışı ataerkil cinayetler diyorum…

Perro come Perro (İt iti Isırır) 2008

fretless guitar | 28 August 2010 11:12

Tüyleri kesinlikle ürperten, insanı etkileme unsurunun haf sahada olduğu, Kolombiya yapımı bir mafya filmi. Yer altı dünyasında zerre kadar acıma duygusunun olmadığını gözler önüne serecek. Paranın egemenliğinin ve insani duygularını nasıl körelttiğini, bunların doğal karşılandığı ve büyünün hala var olduğuna inanan, insanları gözler önüne serecek bir yapıt. Silahların, insanlardan daha çok konuştuğu bir diyar. Film, bu kadar da olmaz! , hayır! diyebileceğiniz sahnelerle dolu.

Yer altı dünyasında, yazılı olmayan kuralların dışına çıkmış katiller olan Victor ile Eusebio’nun yolları alakasız bir şekilde birleşir. Onlar, kuralların en büyüğünü çiğnemiş olanlardır. Onların mezarları çoktan kazınmış ve anıtları çoktan dikilmiştir.

Suçlu Kadınlar ve Hüznün ve Tebbessümün Ortak Yüzü: MONA LISA

firatocal | 26 July 2010 12:20

Öyle bir kadın düşünün ki , hangi ruh halinde olursanız olun , o , sizi anlayan ve kalbinizin sesi olup , duygularınıza tercüman olan büyülü bir kadın olsun… Eşsiz güzelliği ile düşler sofranızın baş köşesine kıvrılıverdimi , masum ama bir o kadar büyüleyici etkisiyle , dertlerinizi ve acılarınızı silip atan , aşkın gücüne inananların azizesi , eşsiz ve benzersiz , Mona Lisa

Leonardo Da Vinci ‘ nin çağları aşan başyapıtı olmasının ötesinde , yüzündeki kaotik duyguların yegane anavatanı , kadın ruhunun da şifreli anahtarı o…

Yüzyıllardır çözülemeyen mütebessim ifadesi kimlere ilham kaynağı olmadı ki… Hangi aşıkları dile döküp , sevgilileri karşısında el pençe divan durdurmadı ki… Kadının gizemli ruhunun asla çözülemeyecek Tanrısal güçle saklanmış şifreleriydi , kah gülümseyen kah hüzünlü o eşsiz yüz ifadesi…

Ama bilimin soğuk eli bu metafizik sıır perdesini araladı aralayacak… Yapılan araştırmalar Da Vinci ‘ nin kullandığı onlarca boya katmanıyla bu sihirli etkiyi yakaldığını gösteriyor… Henüz incelemeler tam olarak bitmiş değil… Ama yine de anlıyoruz ki , sanatın gücüyle yarattığı onlarca maske , bizi o eşsiz yanılmanın lezzetine itiyor…

futbolun yüzkarası:Escobar cinayeti

nazokiraze | 20 May 2010 15:12

1994 yılında Amerika’da yapılan Dünya Kupası’nda futbolda çok da iyi olmayan Kolombiya takımı futbolun devlerinden Arjantin’i bile farklı skorla yenerek kupada favori olarak görülmeye başlanır, beklentilerin arttığı bu maçtan sonra Romanya’ya 3-1 yenilen takım için gözler ABD ile oynayacakları maça çevrilir, öyle ya Arjantin gibi bir takıma 6 gol atan Kolombiya futbola yabancı bir ülke olan ABD’yi mutlaka yenmeli, kupada finale yaklaşan ülkeler arasına girmeliydi.Ancak bu maçın sonu da yenilgi ile sonuçlanır , sonuç bellidir , İsviçre ile oynanacak maç ise sadece formalitedir.

Büyük umutlarla kazanılacak gözüyle bakılan ABD-Kolombiya maçının yenilgisinde şüphesiz Kolombiya’lı futbolcuların payı vardı ancak Andres Escobar‘ın payı biraz daha büyüktür, çünkü o kendi kalesine gol atmıştır ve maçın günah keçisi bellidir.

Kiss Kiss Bang Bang

alploganer | 29 March 2010 12:06

Sıradan bir hırsız olan Harry, başarısız bir hırsızlık girşimi sonucu polisten kaçarken tesadüfen girdiği binadaki oyuncu seçmelerine istemeden de olsa katılır ve başına gelecek olan sıradışı olaylar serisine adım atmış olur. Seçmelerde başarılı olan Harry L.A.’daki bir partiye davet edilir. Birden sınıf atlayan Harry bir yandan başına gelenlere inanamaz ama aynı zamanda gelişen olaylar hoşuna da gitmektedir. Partide bir hayli çekici olan Harmony ile tanışır ve onun aslında bir zamanlar hayran olduğu çocukluk aşkı olduğunu öğrenir. Bir yandan Harmony etkilemeye çalışan Harry, bir yandan da yeni tanıştığı danışman Perry’i tanımaya çalışmaktadır. Fakat Harry’nin başından belalar eksik olmaz, Perry ile dedektiflik çalışmalarına başlar ve istemeden bir cinayete tanık olur. Harry artık uzun bir süre başına bela olacak bu tehlikeli bir o kadar da eğlenceli olaylara bulaşmıştır. Olaylar gittikçe sarpa sarar ve Harry, Perry ve Harmony işbirliği yapmak zorundadır.

Düğün

Kuduz maymun | 17 February 2010 09:19

Hava karardıktan sonra kalkmak aklına geldi. İleride tarlalar uzanıyor. Sağ yanında ayazma, yüksek otlar. Yolun aşağısından, derenin mezarlık yanı tarafından çıngırak sesleri geliyor. Havlamalar. Ezan çoktan okundu. Bir kalkacak oldu, bir kalkmayacak. Bir şey de hazırlamadı daha. Ne desin gidince. Ertesi gün Anafor’un kahvesinde duyulur artık. Gündüz vakti; Şevki’nin oğluyla Yakup’un yanına kıçın kıçın yanaştığı. Yanaştığı değil. Bilmiyorlar onu bilmiyorlar. Korkak değil. Adam aslında adam. Ama gösteremiyor. Selam verdi. Almazlar. Almasınlar. Aldılar ama bu sefer. ‘Aleykümselam Çopur. Gelsene be ne duruyon’ Gitmeyecek. Çağırdılar diye gitmek mi lazım. Babası olmasa daha iyi ya. Babası var. Çok kızıyor. Babası görmese arkadaşlarını. ‘Ben sana gitme demedim mi o deyyusların yanına!’ Turan’ın kahvede yakalandı geçende. Ümmühan’ın torunuyla bakkalın oğlu da var aralarında.

KESMEK

admin | 28 November 2009 16:20

insanoğlu bütün vahşiliklerine bir kulp takmayı beceriyor..Şu anda national da bi program var. Dünya üzerinde ki kurban törenlerini anlatıyor, Görüntüler kan revan …
Hinduların törenlerini anlatıyor. Minicik keçiler, süt kuzuları, tavuklar… insanlar kestiricekleri pardon tanrılara kurban edicekleri hayvanların iplerine sıkı sıkıya yapışmış, sıralarını bekliyorlar..Kuyruk uzun…Bir putun önünde de üstü başı, ağzı yüzü kan revan içinde bi kesici; sırası gelenin hayvanını alıp boğazını kırt die kesiveriyor…Makine gibi, görmüyor bile ne kestiğini..boynunu buldun mu tamam..kes..
Bir sonra ki yer endonezya; bu sefer horozların bacaklarına jilet bağlayıp dövüştürüyorlar.Neymiş o da tanrılara kurbanmışş..dövüşsüz olmazmış..vay anasını tanrılar çıldırmış olmalı..
Sonra geçtiler bir adaya ve onun taş devrini aratmayan ilkellikte yaşayan halkına. Bu adada çoluk çocuk sahile toplanıp senede 950 balina kesiyolar, bildiğin kesiyolar işte…Önce sivri uçlu bişeyle vuruyolar sırtına, delik açıyorlar sonra gırtlağa bi bıçak darbesi ,kıtır kıtır…Ama müjdeli bi haber verir gibi açıklama yapıyorlar..30 saniyede ölüyormuş balinalar..Valla içime su serpildi. Bunlar sanırım 30 saniyenin can vermek için ne kadar uzun bi zaman dilimi olduğunun farkında değiller. Ama neymiş..ada halkı tarım yapamıormuş..sadece balina eti..bir balina 6 aileyi bi kış doyururmuş..e peki 950 balina karın doyurmak için biraz fazla değil mi ey ada halkı. Ayrıca ekolojik denge küresel ısınma gibi konuları .ittir et, senin karnın doysun dünyanın anası ütülsün, ne gam…