bildirgec.org

beyin hakkında tüm yazılar

Beynimde biri mi var?

menguzar | 29 November 2012 00:36

Ampulex Compressa, hamam böceğinin içinden çıkarken.
Ampulex Compressa, hamam böceğinin içinden çıkarken.

Dünyada hemen her ortam için farklılaşmış milyarlarca çeşit canlı var. Farklı asitlik seviyelerinde, farklı ısılarda, farklı minerallerin/gazların varlığında hayatta kalmak üzere evrimleşmiş türlü çeşit bakterinin arasında, elbette ki canlıların vücudunda yaşamak üzere evrimleşmiş, kimi zaman (mide ve bağırsaklarımızda olduğu gibi) vücudunda yaşadığı canlıya faydası dokunan, kimi zaman vücuduna girdiği canlıyı hasta eden, kimi zaman öldüren, kimi zamansa ölmekten beter eden yaratıklar, “parazitler” var.

Şimdiki konumuz, farklı canlıların vücutlarına yerleşip orada yaşayan, ve bu yaşam süresince aklınızın ucundan bile geçmeyecek işler yapan parazitler. Beyinlerine/sinir sistemlerine yerleştikleri canlıların üzerinde ufak davranış değişikliklerinden, “Tam zihin kontrolü” olarak yorumlayabileceğimiz durumlara çok geniş bir yelpazede değişen etkilere sahip olan envai çeşit parazite şöyle bir göz atacağız.

Garip Bir OYUN

Woraman | 04 August 2011 09:26

O BASİT VARLIK BEYİN

Bazen diyorum ki; Belki de simsiyah bir uzay sonsuzluğundayız(Tabi bize göre siyah).
Fakat duyularımız, bize bir dünyada yaşıyormuşuz gibi algılamamızı sağlıyor. Belki de; Öyle Gerekiyor.

Muhteşem varlık “BEYIN” diyorlar, topraktan gelen vücudun bir parçasına. Onca sanal düşüncenin kökü ; Beyin. Bunu yazmamı sağlayan bile; “O”. (Beklide yazmıyorumdur…)

Herkes gibi benim de “İmkansız” dediğim şeyler oluyor. Sonra diyorum ki; “Kime göre İmkansız?”
Bana mı? Duyularıma mı? Yoksa Dünyaya mı?
Sonra, “Acaba ben ne kadar imkanlıyım?” sorusu geliyor aklıma. “Acaba gerçekten var olabilir miyim?” ya da “Olmalı mıyım?”…

Cep telefonu ve çocuklarda zeka geriliği

endop | 17 May 2011 09:15

Telefon üreticilerinin kendilerince yaptıkları araştırmada radyasyonun insan bedeninde kötü etkilere sahip olmaması için Sar değerinin 2.40 w/kg’ dan az olması gerekir ve bu araştırma doğrultusunda üretilen bir çok telefon ve diğer elektronik ürünler 1.40 w/kg sar değerinin üstüne çıkmaz . Lakin bunlar sadece insan bedeni ; gövde bölgesi için denenmiştir . Yani kulaklık kullanmıyorsanız radyasyon tamamen korunmasız kafatasınızdan geçip beyninize ulaşmakta ve ağrıya neden olmaktadır . Yirmi dakikadan fazla konuştuğunuzda kulağınızda beliren ağrının nedeni bu bölgedeki hücrelerinizin ölmesidir . Telefonla konuştuğunuz her dakika beyin hücrelerinizi kaybediyorsunuz !

kaynak

yalan öldürmez, iyileştirir

admin | 04 January 2011 10:45

tıp dünyası hastalıklarla baş edebilme yeteneğini kullandığı farklı teknik ve iyileştirme yöntemleriyle geliştirmeye devam ederken alternatif tıpta her geçen gün etkisini arttırıyor.

3G FIRINI

admin | 03 January 2011 10:23

günümüz cep telefonlarında artık birçok özellik bir arada bulunuyor. cep telefonlarından yayılan ve direkt beyne etki eden elektro manyetik dalgaları bilmeyen yoktur.

Meniere Sendromuna teknolojik tedavi!

Beacool | 06 November 2010 13:19

Meniere hastalığı, iç kulak sıvılarının mikrobiyotik oluşumlar ile aşırı miktarda artması veya aşırı miktarda azalması durumunda hastaya denge kaybı ve işitme güçlüğü yaşattıran bir çeşit hastalıktır.” denilerek tanımlanmış Meniere Sendromu. İleri yaş sahibi kişilerde sıkça rastlanan ve hayat kalitesini ciddi orada etkileyen rahatsızlıkların sıkça görülenlerinden…

Kohlear implantı
Kohlear implantı

Şu ana kadar çeşitli tedavi yöntemleriyle rahatsızlığa çözüm aranmış olsa da ameliyat riskini göz önüne almazsanız kesin bir sonuç veren tedavi henüz bulunamadı. Ama Washington Medical Center üniversitesinden gelen haberle bu durum değişecek gibi duruyor. Kohlear implantıyla kulağın işlevini yitirmesi ya da azalması durumu olmaksızın semptomların giderilmesi üzerine çalışan bilim adamları olaya cerrahi ve kimyasal çözüm yerine teknolojik yaklaşmayı seçmişler.

Korkuttun Beni

MerakliKedi | 19 August 2010 15:21

Yaklaşık 25 yıl geçti birlikte. Dile kolay çeyrek yüzyıl… Hatırlıyor musun, ilk başlarda ne çok kavga ederdik. Her ders arasında mutlaka kavga edecek birşeyimiz olurdu. Ama bu kavgalar olgunlaştırdı bizi, ilişkimizi… Bu kavgalarla öğrendik kişiliklerimizi. Birbirimize sözler verdik o kavgalar sırasında. Ve sonra da tuttuk bazılarını. Sen hatırlatınca çok şaşırdım. Yıllarca, hayat düsturum dediğim şeyin aslında seninle birbirimize verdiğimiz söz olduğunu söylediğinde… “Yaptığın hiçbirşeyden pişman olma, Pişman olacağın şeyi yapma.”
Kişilikler oturduktan sonra, arkadaşlık daha bir güzel hale geldi. İkimiz de olgunlaşmış, artık kavgasız halleder olmuştuk meseleleri. İşin enteresan tarafı aramızda kavgaya dönüşme ihtimali olan hiçbir şey de olmuyordu. Niye o zamanlar kavga edermişiz ki… Hayat yerlerimizi ayırdı ama kalplerimizi değil. Başka arkadaşlıklarımız da oldu ama bizimkinden daha güçlü değil. Sevdiklerimiz oldu, ama birbirimizden çok değil….
25 yıl sonra ben bebeğimi aldım kucağıma. Ve sen iki elin kanda olsa geldin. Ne komik değil mi? İki elin kanda olsa… Nasıl bilebilirdik ki, bir ay sonra gerçekten hayatımızda kanların olacağını. Bebeğime benim kadar sevindin. Bir taraftan özlemlerin okunuyordu gözünde bir taraftan mutluluk. Ne güzel bir dostluktu bizimki… Ama ne yalan söyleyeyim, bir farklıydın. Tanımlayamadım ama sen farklıydın. Bunu konuştum insanlarla, farklı dedim. Bana öyle geldiğini, özel durumum ve özel durumun nedeniyle farklı olduğunu söylediler. Değilmiş!!!!
Bir ay sonra bir akşam bana geldin. Kapıdan girer girmez, damdan düşer gibi haberi verdin. Ama sanki farklı iki filmin görüntüsü ile repliği üstüste bindirilmişti. Sen cıvıl cıvıldın. Duyduklarım ise “beynimde 8 cm’lik bir tümör var. Pazartesi ameliyat olacağım” idi. Bu iki içerik örtüşmüyordu. Ama bu sendin işte… Benden saklamıştınız. Sütüm kesilmesin diye söylememiştiniz. Belki de senin için kan ağlarken, diğerlerinin gözlerinden yaşlar dökülürken beni düşünüp susmuştunuz. Söylediklerinin şokundan mı, senin üzmemek için mi, kucağımdaki bebek nedeniyle mi bilmiyorum, çok tepkisizdim. Hatta çok soğukkanlı karşıladığımı konuşmuşsunuz sonra… Ah ama sen bilirsin beni. Yüzüm soğukkanlıdır. Gecem değildi. Ruhum hiç değildi. O gün geldi. Pazartesi… Erkenden hastanedeydik hepimiz. Bebeğimi ilk defa bırakmıştım. Haberi aldığım günden beri süt biriktiriyordum. Ameliyat uzun süreceğinden ben yokken bebeğin beslenmesini temin etmiştim. Bir yandan aklım onda, bedenim senin yanında, ruhum ise bambaşka yerlerdeydi. Eminim yüzüme bakan kimse, ama kimse benim üzgün olduğumu söyleyemezdi. Belki bu yüzden şaşıran, alınan, darılan bile olmuştur bana. İçim kan ağlarken yüzümün bunu söylememesi nedeniyle… Ameliyatın çok geç başladı. Hatta o yüzden seni ameliyathaneye uğurlayamadım. Yeniden süt sağmam gerekiyordu, eve uğrayıp gelecektim. Ben çıktıktan yarım saat sonra seni almışlardı ameliyata. Sonraki yedi saat mi? Ne sen sor ne ben söyleyeyim. Dışarıdaydık, haber bekliyorduk. Elimizde kitaplar, dergiler, Sudoku’lar ile vakit geçirmeye çalışıyorduk. Geçmeyen zamanı geçirmeye çalıştık. İki bebeğim birden aklımı dolduruyordu. Biri sen, biri evdeki… Evdeki çaresiz, evdeki dilsiz, evdeki bilinçsiz…. Sen mi? Sen de bilinçsiz, dilsiz ve çaresiz uyuyordun içeride. Ne kadar birbirinize benziyordunuz o anda. Ne kadar başkalarının yardımına ihtiyacınız vardı. Ve bu ne kadar kahrediyordu beni…
Yedi saat sonra güzel haber geldi. Ayılmıştın bile. Hatta konuşuldu bile seninle. Çok rahatladık. Doktor “bu gece çok kritik, dualarınıza ihtiyacımız var” dediğinde bir kere daha yıkıldım. Bu sözleri kimse duymamıştı. Herkes öncesindeki ameliyat çok iyi geçti kısmını duyup rahatlamıştı. Ben ise doktorun bu çaresizliği karşısında iyice üzülmüştüm. Ama annen ve eşin girebiliyordu yalnızca yoğun bakıma. O zaman bize gitmek düştü. Çıktık hastaneden, ciddi bir hafiflemişlik duygusuyla. Eve geldik. Diğer bebeğimi emanet ettiğim kişiler heyecanla haber bekliyorlardı. Güzel haberi onlarla da paylaştık. Çok mutluyduk, neredeyse kutlama yapacaktık. Bir daha arayıp durumu soruşturmak istediğimde aldığım haber herşeyi altüst etti. Hayatımız bir kere daha kesişmişti. 9 yıl önce benim başıma gelen, bu kez sana olmuştu. Doktorların da beklemediği birşeydi. Kelimenin tam anlamıyla yıkıldık o anda. Gecemiz geçmek bilmedi. Hem kendi durumumu hatırladım, hem seni o halde gören annen ve eşine üzüldüm hem de bu kadar uzun sürmesinin sende bırakacağı olası hasarı…. Çok zor bir geceydi. Çoook uzun.
Sabah ilk iş telefona sarıldığımda, gelen haber çok rahatlattı. Gecen çok iyi geçmişti. Gece seni uyutup ertesi gün akşama kadar uyanmayacağını söyleyen doktorlara rağmen uyanmıştın bile… Çok sevindim, çok. Sonra sıkça haber almaya, görmeye çalıştık seni. Rahatsız etmemeli, yormamalıydık ama gönül dinlemiyor tabii ki -meli -malı’ları. Neyse ama içimiz rahattı.
Çok korkuttun bizi. Ama hayat sana ikinci, hatta üçüncü bir şans verdi. Bunu çok daha iyi değerlendir bir tanem. Hayata her zaman gülerek bakan gözlerin hiç hüzünlenmesin. Hep gül, hep mutlu ol bir tanem…

Engelsizler engellidir aslında

morbeyin | 02 July 2010 09:29

Malum web sitelerinde bir video dolaşıyor,videonun sahibi Cam Adam lakaplı Zekeriya Ünal .Bu adam 22 yaşında ve müthiş fikirli bir insan.Onu dinlediğimde kendimden utandım diyebilirim,o bana aslında “gerçekten” engellerin vücutlarda değil de beyinlerde olduğunu bir kez daha gösterdi.

Zekeriya Ünal
Zekeriya Ünal

Cam Adamın da dediği gibi aslında engelli de dememek lazım.Okan Bayülgen’in programında izlediğimde şunu dedi;engel,neye göre,kime göre engel?.

Okullarda bu insanların yeri yoktur

Dindar beyinler dua sırasında kapanıyor

denizkar | 29 April 2010 22:07

İnsanların sözde ilahi güçleri olan kişilerin dualarına verdikleri tepkilerin ölçüldüğü bir araştırma sonrasında, karizmatik birinin etkisi altına girdiğimizde beynimizin şüphecilik ve dikkat ile ilgili kısımlarının etkisiz hale geldiği tespit edilmiştir.

Danimarka’nın Aarhus Üniversitesinden Uffe Schjodt ve ekibi karizmatik kişilerin etkisi altındaki beyin aktivitelerini incelemek için bazı insanların ilahi iyileştirme ve bilgelik güçleri olduğuna inanan Pentecostal Hristiyanlar üzerinde bir araştırma gerçekleştirmişler.

Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) kullanarak 20 adet Pentecostalist ve 20 adet inançsız kişinin kayıtlı duaları dinlerken beyinlerinin taraması yapılmıştır. Deneklere dinledikleri dualardan 6 tanesinin inançsız kişilerce, 6 tanesinin sıradan Hristiyanlarca ve 6 tanesinin de özel iyileştirme güçleri olan kişilerce okunduğu söylenmiş. Fakat gerçekte bütün dualar sıradan Hristiyanlarca okunmuştur.Sadece dindar kişilerin beyin aktivitelerinde duaları dinlerken ölçülebilir değişimler gözlenmiştir. Dindar deneklerin sözde iyileştirme gücü olan kişinin dualarını dinlerken beyinlerinin bir kişinin söylediklerine önem verirken veya gerçekliğine karar verirken aktive olan prefrontal bölgeleri ve anterior cingulate cortices diye adlandırılan kısımlarının etkisiz hale geldiği görülmüştür. Bahsi geçen etkisizleşme normal bir Hristiyan olduğu iddia edilen kişilerin duaları sırasında daha düşük ölçüde gözlenmiştir.

Kim Bu Adam Gibi Olmak İstemez ki?…

atalay ahmet | 03 April 2010 13:48

yaklaşık 60 yıl önce abd’nin los angeles kentinde doğan ve hala orada yaşayan bir adam bugün insanların hayretle baktığı bir yeteneğe, doğal vergiye sahip.

bob petrella adlı adam, kendisiyle beraber dünya çapında sadece 4 kişide görülen ‘süper otobiyografik hafıza’ sendromu hastalığı ile ki buna hastalık demek ne kadar doğru bilemiyorum; yaşadığı herşeyi çok iyi hatırlıyor.

Bu adam telefon defteri kullanmıyor; çünkü hiç bir telefon numarasını unutmuyor.