bildirgec.org

avrupa hakkında tüm yazılar

İngilizce

imaj1036 | 03 July 2012 20:26

Hint-Avrupa dil ailesine mensup çekimli bir Cermen dilidir.

Bugünkü İngiltere adasına göçmüş ve adanın yerli halkı olan Britonlarla karışmış olan Cermen topluluklarının oluşturduğu dildir.

İngiltere Krallığı’nın kurulup zaman içinde güçlenmesiyle tüm adada konuşulur hale gelmiştir ve krallığın sömürgecilik etkinlikleriyle Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Okyanusya’ya yeryüzü genelinde konuşulan bir dil olmuştur.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin güçlenmesiyle de dönemin genel kabul görmüş dili olan Fransızca’nın yerini alarak uluslararası geçerliliği olan ve birçok ülkede yabancı dil olarak okutulan bir dil haline gelmiştir.

Avrupa’da Yamyamlık 1

ahmetf | 14 May 2012 15:48

Günümüz dünyasında Avrupa’nın yamyamlığı bile bilimsel bir şekilde sunulmaktadır, nasıl mı?

  • 19. yüzyıl Danimarka’sında idam edilen mahkumların altında, elinde bardaklarla bekleşiyordu halk. Tabii ki infazdan sonra aşağıya damlayacak sıcak kanı doldurmak için. Taze insan kanının epilepsiye iyi geldiğine inanıyorlardı. Bu ürpertici inancın kökeni ise 2000 yıl öncesine dayanmakta: Romalı Doktor Celcus dönemine… O dönemlerde yaralı gladyötörlerden alınan kan hastalara veriliyordu.
    Tarihte kendi insanının et ve kanına bu denli ilgi duymuş bir kıta bu ve bunun gibi örnekler olmamış gösterilip temize çıkarılmaktadır.
    Kaynak: Derin Tarih Dergisi

Hayatını Geri Al : Unknown (2011)

dnz81 | 19 January 2011 14:36

Liam Neeson‘u önümüzdeki günlerde The Next Three Days filminin dışında başka bir aksiyon ve macera filminde de izleyeceğiz, Unknown.

Unknown (2011), film afişi
Unknown (2011), film afişi

Aksiyon sahneleriyle Taken (2008) filmine benzerliği dikkat çeken bu heyecan dolu filmde Liam Neeson yine başarılı bir grafik çiziyor. İlerleyen yaşına rağmen aksiyon-macera filmlerinin aranan simalarından olan Neeson, özellikle Avrupa’da çekilen filmlerde oldukça başarılı. Bu son filminde de arabalı kovalama sahnelerini soluksuz izleyeceksiniz.

Filmin diğer başrollerindeyse, Mad Mendizisinin afet sarışını January Jones ve Truvalı Helen (Troy) olarak hafızalarımızda olan Diane Kruger var.Yönetmen koltuğundaysa Jaume Collet-Serra (Orphanve House of Waxfilmlerinin de yönetmenliğini yaptı) var.

3D GÖZLÜKLER ÇÖPE :))

admin | 26 December 2010 15:18

Teknolojiyi sevenler ve takip edenler için yeni bir haber.
3 boyutlu görüntü film vs izlemek için gözlüklerimizi takar öyle izleriz ve görüntü çok daha nefes kesici ve zevklidir. Uzun zamandan beri bu 3 boyutlu izleme işini bu şekilde yapıyoruz.

3 boyutlu görüntü izleyebilmek için yanımızda muhakkak 3 boyutlu gözlük bulundurmalıydık

Şimdi ise durum değişti, japonlar yine yapmış

Umut Dolu Bir Geleceğin Altın Kanatlı Meleklerine…

firatocal | 04 August 2010 17:11

Tarih yazarak 20. Avrupa Atletizm şampiyonası‘ nın fatihi olan atletlerimiz Türkiye ‘ ye dönüşlerinde kahramanlar gibi karşılandı… Ne de çok özlemişiz gurur dolu zaferleri…

Özellikle bayan sporcularımızın göğsümüzü kabartan başarılı sonuçlara imza atmaları , beylik haber başlıkları olmasının ötesinde , sporla alakaları olsa da olmasa da , 7 den 70 e tüm halkımızın dikkatini çekmeyi ve onlardan destek görmeyi başardı… Anadolu ‘ nun cefakar kadının kürsüde başı dik bir şekilde temsil edilmesi herkes tarafından fazlasıyla özlenen bir manzaraymış…

Müsabakalarda , haberlerde ve spor programlarında doyasıya izledik altın , gümüş kadınlarımızı… Spora bakışımızı değiştirmek , olimpik dallarda başarılı olarak sporcu ruhunu yakalamak için yıllardır sürdürülen çabalara inanılmaz bir katkıdır onların zaferleri…

Geleceği yeniden yaratacak , toplumun hassasiyetlerine el verecek atılımlar sizlerin zaferlerinizden güç alacak… Sizler umut dolu bir geleceğin altın kanatlı meleklerisiniz… Sağolun , varolun… Sevgi ve Saygılarımla… Fırat Öçal

Litvanya Günlerim -3-

juki | 19 April 2010 10:53

Vilnius'un merkezinden geçen Neris Nehri'nin buz tutmuş hali.
Vilnius’un merkezinden geçen Neris Nehri’nin buz tutmuş hali.

Bu yazımda Litvanya’nın doğasından bahsedeceğim biraz. Başkent Vilnius da dahil olmak üzere tüm şehirlerde yemyeşil bir doku sizi karşılar. Sadece Kaunas’ta biraz betonarmelik göze çarpar o kadar. Neyse, ben zaten Vilnius’taydım. Bol bol boş alan vardır. Yollar engebeli değil. Yokuş çok nadir. Düzayak birçok yere gidebilirsiniz.Şehrin içinde Vingis Park denen bir orman var. İçinde kaybolunacak kadar büyük. Bu ormanın içinde gösteri yapmak üzere tasarlanmış bir stad var. Stadın etrafı tellerle çevrili değil. İsteyen çimlere yatıp uzanabilir. Zaten orman içinde piknik yapmak üzere tasarlanmış çok yer var. İnsanlar bu ormana köpeklerini gezdirmeye geliyor. Her 3 kişiden birinin köpeği var. Ayrıca ev hanımları bebeklerini gezdiriyorlar bu ormanda.Kadınlar geç saatlere kadar rahatça gezebiliyor. Güvenlik tehlikesi yok, öyle bir kaygı da yok. Zaten nüfusun çoğunu kadınlar oluşturuyor. Kadınlar hayatın her alanında. Öyle ki 20’li yaşlarda genç kızlar otobüs şoförlüğü yapıyor bu ülkede. Birçok kadın kocası tarafından terk edilmiş durumda. 1 kadın ve 1 bebek tablosu sıkça rastlanan bir tablo. Kadınlar çalışkan, -20’ye varan soğukta bile buna aldırış etmeden işlerine güçlerine gidiyorlar kışın.Evet, kış dedim de aklıma geldi. Ben ömrümde gerçek kışı Litvanya’da gördüm. Ne Erzurum’u ne Ağrı’sı. Artık bana Türkiye’deki soğuk vız gelir. Ben orda -28’i gördüm. Kar bir yağdı, bir daha kalkmadı. Benim orada kaldığım 4 ayın 3 ayında yerde kar vardı. Şehrin içinden 2 nehir geçiyordu ve nehirler buz tutmuştu.Litvanya’da birçok göl var aynı zamanda. Bu göller de buz tutunca yerli halk buz hokeyi oynamaya, paten kaymaya başlıyor. Ben de buz pateni öğrendim bu vasıtayla. Bir gün arkadaşalarla bu göllerden birinin kıyısında ufak bir delik açtık. Bulunduğumuz yer Alytus denen bir şehrin kuş uçmaz kervan geçmez bir köyüydü. Orada tatil yapıyorduk 1 haftalığına. Sauna da vardı. Saunadan çıkıp buz tutmuş gölün içine daldık ama anında çıkmak zorunda kaldık. Yine de büyük bir cesaretti buzu kırıp içine atlamak.Erasmus programı kapsamında geldiğim Litvanya’da Erasmus programını unutmuş kendi kafama göre yaşıyordum. Zordu biraz ama zevkliydi. Hibem hesabıma yatmıştı o günlerde ve o kısıtlı parayı 4 ay idare etmek zorundaydım. Bu, aynı zamanda insanın sorumluluk bilincinin gelişmesini sağlıyor.Bir sonraki yazımda Litvanya’daki okul yaşantımdan söz edeceğim.

Litvanya Günlerim -2-

juki | 18 April 2010 16:35

Başkent Vilnius'un tarihi sokaklarından Traku.
Başkent Vilnius’un tarihi sokaklarından Traku.

İlk gün Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta elimde harita geziyorum. Her sokağın başında bir daha bakıyorum haritaya. Bir de gizli gizli bakıyorum haritaya, erkekliğe şey sürmeyeceğim ya. Ben her yeri bilmek zorundayım ya. Sanki tipimden anlaşılmıyor oraların yabancısı olduğum. Gariplik işte.Kayserili bir arkadaşım vardı. O, benden 2 hafta önce varmıştı Litvanya’ya. Bana alışamadığını söylüyor, çok yalnızlık çekiyordu. Ben de onun yalnızlığına ortak oldum ve beraberce dolaşmaya başladık Vilnius’u. Bu arada okula gitmiyor muyum? Gidiyorum elbet, haftaiçi okul oluyor, okul çıkışı kayboluyorum sonra haritaya bakıp gene buluyorum yurdun yolunu. Aslında öyle kayboluncak bir yer de değil. Ufacık bir yer. Bizim Beyoğlu ilçesi kadar ya var ya yok. Adı başkent.İlk günler cebimde az para var. O zamanlar henüz Erasmus programı kapsamında alacağım hibe hesabıma yatmamıştı. Baktım para yetişecek gibi değil. Bir tava, bir ayçiçek yağı ve 10 yumurta aldım. Paso yumurtayla besleniyorum. Her gün 1 paket de ekmek (400 gram kadar dilimlenmiş ekmekler). Öyle sefil bir 15 gün geçirdim.Yurtta benden başka 2 tane daha Türk var ama onlardan birinin alkol almaktan başı dönmüş, uyanıyor, sızıyor ve tekrar uyuyor. Adamın hayatı böyle. Diğeri de yurdun üst katında kalan Muşlu bir adam. Kendisi 5-6 sene evvelsi Litvanya’ya gelmiş ve bir Litvanla evlenmiş, ardından boşanmışlar ve o da işsiz güçsüz hayat mücadelesi vermeye başlamış o yurt odasında. O tek kalıyordu, benim geldiğime çok sevindi. Diğer alkolik arkadaşa pek kanım ısınmadı gel hemşerim dedi. O abiyle yurdun üst katında takılıyoruz. O bana Litvanya’yı tanıtıyor falan.

Kaldığım yurtta ise oranın yerlileri ve Polonyalılar çoğunluktaydı. 5 tane de Çekli vardı. Onun dışında 1 Alman ve 1 Slovak vardı. Biz, yabancı öğrenciler hep aynı katta kalıyorduk. Bunlar akşamları litrelerce içki alır, kağıt oynarlardı. Ben de ilk başta oturdum kağıt oynadım onlarla ama bir noktadan sonra sıktı. Hem ben alkol kullanmıyorum. Bu adamlar ise sabah 4’e 5’e kadar içiyor azıtıyorlardı. Daha sonra bu adamlarla ilişkilerimi azalttım. Merhaba, merhaba ilişkisine döndü. Ara ara futbol oynamaya gidiyorduk beraber. Litvanlar futboldan anlamıyor, bizden başka top oynayan da yok. Mecburen beraber maç yapıyorduk.

Litvanya’ya gittim ben…

juki | 17 April 2010 10:44

Litvanya-Vilnius
Litvanya-Vilnius

Şöyle bir baktım da hafif’e, baya zaman olmuş yazmayalı. En son nerede kalmıştık. Son olarak ben Erasmus programı için Litvanya’ya gidiyordum. Vize için Ankara’ya gitmiştim, Avrupa hakkında araştırmalar yapmış ve bu araştırmaların sonuçlarını ortaya koymuştum. Litvanya’ya gittim, orada 4 ay kaldım. 2 gün Almanya/Bremen’de ve 5 gün de Hollanda’nın Gelderland bölgesindeki Tiel kasabasında kaldıktan sonra döndüm Türkiye’ye…

Neler yaşamadım ki… Çok uzun bir yazı dizisi olacak bu. İlgilenenler varsın çıksın bu yolculuğa yeniden…