bildirgec.org

algı hakkında tüm yazılar

Beynimde biri mi var?

menguzar | 29 November 2012 00:36

Ampulex Compressa, hamam böceğinin içinden çıkarken.
Ampulex Compressa, hamam böceğinin içinden çıkarken.

Dünyada hemen her ortam için farklılaşmış milyarlarca çeşit canlı var. Farklı asitlik seviyelerinde, farklı ısılarda, farklı minerallerin/gazların varlığında hayatta kalmak üzere evrimleşmiş türlü çeşit bakterinin arasında, elbette ki canlıların vücudunda yaşamak üzere evrimleşmiş, kimi zaman (mide ve bağırsaklarımızda olduğu gibi) vücudunda yaşadığı canlıya faydası dokunan, kimi zaman vücuduna girdiği canlıyı hasta eden, kimi zaman öldüren, kimi zamansa ölmekten beter eden yaratıklar, “parazitler” var.

Şimdiki konumuz, farklı canlıların vücutlarına yerleşip orada yaşayan, ve bu yaşam süresince aklınızın ucundan bile geçmeyecek işler yapan parazitler. Beyinlerine/sinir sistemlerine yerleştikleri canlıların üzerinde ufak davranış değişikliklerinden, “Tam zihin kontrolü” olarak yorumlayabileceğimiz durumlara çok geniş bir yelpazede değişen etkilere sahip olan envai çeşit parazite şöyle bir göz atacağız.

Mesajlaşma çılgınlığı sayı algımızı değiştiriyor

denizkar | 18 February 2011 09:32

Sadece A.B.D.’de hergün 4 milyarın üzerinde SMS gönderiliyor. Bütün bu parmak jimnastiğinin rakam ve sayı algımızı değiştirdiğini biliyor muydunuz?

Psikologlar uzun zamandır spesifik seslerin gönüllüler bir tuşa basarken düzenli olarak çalınmasının daha sonra gönüllerin ses verilmeden aynı tuşa bastıklarında da beyinlerinde bu sesi yarattıklarını biliyorlar. Bu bilgi üzerine çalışmaya başlayan Almanya Würzburg Üniversitesinden, Sascha Topolinski benzer şekilde telefon ile mesajlaşmanın insanların beyninde harfler veya fikirler ile sayıların bağdaştırılmasına yol açabilme ihtimalini araştırmış.

Zaman Algısı…

alacahirka | 23 December 2010 17:09

Işık hızında hareket eden bir araç aracın dışındaki sabit bir gözlemci tarafından ışık olarak görünür. Işık hızında 2 araç yine sabit bir gözlemci tarafından iki farklı ışık olarak görünür. Bu durumda 1. aracın penceresinden sabit gözlemciye bakan kişi gözlemciyi ve diğer her şeyi ışık olarak görür ama diğer aracı gördüğündeyse ışk olarak değil sabit durağan bir halde aracı ve eğer yakınındaysa diğer araçtaki insanı görüp ona el sallayabilir.Karanlık evrenimiz içinde her şey yok olup sadece bu araçlardan biri kalsa ve ışık hızında hareket ediyorsa pencereden dışarıya baktığında başka hiç bir varlık olmadığı için koyu bir karanlık görmektedir fakat bir gezegen varsave pencereden ona baktığında onu bir ışık topu olarak görür.

Tam ihtiyacımız olan şey: Alaycı yazılımlar!

denizkar | 26 May 2010 18:38

İsrail’deki Hebrew University of Jerusalem’den araştırmacı Ari Rappoport bilgisayarların cümlelerdeki pozitif ve negatif duyguları ölçebilen algoritmalar sayesinde insan dilini anlama konusunda gittikçe iyileştiklerini söylüyor.

Fakat “alaycı” tavırları anlamak hala bir problem. Bırakın bilgisayarları insanlar için bile bir cümlenin içinde alay olup olmadığını anlamak kolay değil.
Rappoport ve arkadaşları duyguları analiz eden bir program yazmışlar. Daha sonra bu yazılıma insanlar tarafından “alaycı” tavır içerdiği belirtilen cümleleri öğretmişler.

İnsanlar Müziğe Doğuştan Yatkın

allnite | 07 March 2010 18:19

Yakın zamana kadar yeni doğan bebeklerin algısal yetenekleri üzerine çok az şey biliniyordu. Yetişkinlerin üzerinde bu tür deneyler çok fazla yapıldıysa da yeni doğan bebeklerin dünyayı nasıl algıladığı sır olarak kalmıştı.
Sciencedaily.com’un haberine göre bu sır AB destekli bir proje olan EmCap sayesinde kısmen de olsa çözüldü.Deney sırasında bebekler beyin etkinliğini ölçmeye yarayan encephalograph (EEG) ya bağlanıyorlar.Daha sonra bebeklere değişik tonlarda müzikler dinletilerek ne tür müziklere duyarlı oldukları ölçülmeye çalışılıyor ve hangisilerine tepki verdikleri EEG’ye bakılarak ölçülüyor.

Deneyin sonucunda ise yeni doğanların ses perdelerini doğuştan algılayabildiklerini gösterdi.Önceden düşünüldüğü gibi bunun deneyim yoluyla öğrenilen bir şey olmadığını gösterdi.Yani bizim beyinlerimiz alışılmadık bir durum karşısında hemen harekete geçici ve hemen bunu bize bildiren bir aygıt işlevinde.Bu durum tabiki çok eleştirilere maruz kalacak gibi.

Bu bulgular işitsel bozuklukların erken teshisine yönelik tekniklerin gelişmesine imkan tanıyabilir.Bebek,seslere yanlış ya da tutarsız tepkiler verdiğinde bu etki gelecekte, onu rahatsız etmesine imkan vermeden zaman geçmeden beyni biçimlendirilebilir.

yarım

astral | 17 February 2010 19:19

Çizdikçe eksik kalınan yol. Oldukça olmayan, iz. Çalıştıkça hep yarım kalan, yarım. Olmayacak, bazen ne yüksek benliğime uşamamanın hüznünden kurtalabileceğimi sanıyorum ne de bu melankolizmden. Oysa yolları da çizen, rüyaları da yorumlayan, sesleri de okuyan -gıpta edilen- benim. Ben.

Düşünüyorum direk çivit mavisi/ indigoların bedenlenme sorunlarını yaşıyorum ama elbette bunlara sığınmamalı. İndigolar böyledir dersem hiç tutunamam. Hep indigo olmayanların çok çok daha tutunduklarını gördükçe benim tutunamamam da daha bir komik kalıyor. Çünkü onların algıları bu denli açık değil. Elindeki fırsatları kullanmamak gibi bir nevi. Lakin o fırsatlar kimi zaman ayağına da dolanır, sır olur; hatta sırdan kale olur, çıkmak istemediğin.

Monolog

admin | 08 December 2009 11:35

İnsanın, oyuncak bebeklerin oyuncak olduklarını anladığı güne benziyor. Eski benimi ele alıyorum ve saçma olduğunu anlıyorum. Çok sık oynadığım bir oyuncak.

John Fowles

Giorgio de Chirico
Giorgio de Chirico

Günü bilemiyorum, ama yeryüzündeki varlığının bir trafik kazasını bahane ederek beni bırakmasından sonraki ikinci sonyazdı. İlk birkaç günkü sarsıntıdan sonra karalar bağlamadığımı, olan biteni olup bittiği gibi kabullendiğimi hatırlıyorum. Birgün belki bir otobüs durağında dikilirken, ya da bir tatil beldesinde kartpostal seçerken, en olağanı bir şarkı ya da kitapta, en azından isminin geçtiği herhangi bir sohbette beklerken bu keskin acıyı; zihnimin bomboş olduğu bir yürüyüşte yutkunuyorum. Eve döndüğümde, sanki ilk defa görüyormuş gibi, bir yıldır masamın bir köşesinde duran kurumuş deniz atına bakıyorum. Deniz yolculuklarından birinin dönüşündeydi. “Suveyş Kanalı’ndan geçerken geminin çapasına takıldı.”Hoşuma gitmişti bu masal. Elime alıyorum.

İKİ BOYUTLU HAYAT

admin | 02 December 2009 09:50

Göz doktorum tüm analizleri yaptıktan sonra gözlerimdeki sorunu açıkladı;
-“Sana saçma gelecek ama tek gözlüsün.”
-“Ne,tek gözlü mü?Ama ben iki gözümle de görebiliyorum!”
-“Evet iki gözünle de görebiliyorsun ama aynı zamanda ikisiyle değil.Sağ gözün miyop,sol gözün de hipermetrop.Yani gözlerin birbirlerinin yerini alıyor ve bu yüzden de sana bir sorun yokmuş gibi geliyor.Yüzünün yirmi santimetre uzağına konulmuş bir nesne düşün, (masadan üzerinde harfler olan bir çerçeve aldı) bunu kusursuz bir şekilde görüyorsun ama sağ gözünle.Harfler sol gözün için fazla yakın,o,bu sırada dinleniyor.Nesneyi uzaklaştırıyorum.Elli santimetre de,şimdi de sol gözünle kusursuz görüyorsun,sağ gözün yoruluyor,çünkü sağ gözün için bulanık bir nesne,biraz daha uzaklaşıyorum ve sağ gözün nesneyi görmekten vaz geçti,artık sadece sol gözünle görüyorsun.”
-“İyiyde bunun anlamı ne?Çok mu gelişmiş bir adamım ben,çok saçma bir durum değil mi!Benim gözlerim yoruluyor ve bu yüzden de dinlendirici almak için buraya geldim.Fakat karşılaştığım duruma bakar mısın!Bu güzel bir durum mu yani?”
-“Çok da iyi bir durum değil.Örneğin engebeleri algılayamıyorsun.Engebeleri algılamak için iki gözünle de aynı anda görebilmen gerekir.İki görüntünün hafif farklılığı verir engebe izlenimini.”
-“Demek sadece iki boyutlu bir dünya görüyorum.”
-“Evet,dünyayı düz görüyorsun.Senin için sağ ve sol var,yukarı ve aşağı var,ama derinlik yok.Tek gözlünün görüşüdür bu.”
-“Çok şaşırtıcı!Peki ne yapmalıyım?”
-“Senin için bir gözlük siparişi vereceğim.İki gözünle de görmeni,derinliği algılamanı sağlayacak bir gözlük.”
Üç gün sonra gözlüğümü alıp doktorun yanında çıktım.Gözümde gözlüğümle yürüyüp bunun tadını çıkarmaya başlayacaktım ki yandan gelen bir kadına yol vermek zorunda kaldım.Pardon kadın dedim,bir buruna.Arkasında bir kadın olan buruna.Çünkü böyle bir burunu daha önce görmemiştim.
Sonra sokağa çıktım.Sokağa mı? Kargaşa desem daha doğru olur,cehenneme.Bir kanca tarlası,bir çekilmiş kılıçbalığı,bir mızrak gösterisi,azgın boğaların saldırısı.Arabalar kudurmuş bir köpek sürüsü gibi üzerime fırlıyorlar,insanlar bana doğru atılıyorlar,son anda kurtulabiliyordum onlardan.Nesneler kablolar gibi yüzüme sıçrıyorlardı.Her yanda,apaçık,yaygınlaşmış,evrensel bir kinin hedefi olmuştum.
En sonunda kendimi bu iç sıkıcı durumdan kurtardım.Gözlüklerimi çıkardım.İşte yine herşey eskisi gibi,durağan,sakin ve yavaştı.Herşey dümdüz,istediğim gibi.Karmaşıklıktan uzak,olması gerektiği gibi.Gözlüksüzlüğümün tadını çıkarmadığım için kendime kızdım.On dakikalık gözlük maceramı iki boyutlu,engebesiz hayata tercih ettim.

Seçim Körlüğü: Ne İstediğinizi Bilmiyorsunuz

denizkar | 23 April 2009 17:45

Algı değişiklikleri ile kendi uzmanlık alanlarında bile çok basit testlerde hata yapan uzmanları duymuşuzdur: bir şarap uzmanının kırmızı ve beyaz şarabı ayırt edememesi (karartılmış bardaklar içinde) veya sanat eleştirmenlerinin bilgisayar tarafından rastgele çizilmiş çizgilere bakarak çok derin anlamlar görmeleri gibi. Böyle öykülerden hepimiz zevk alırız çünkü kişiler bir konuda gerçek otorite olduklarını iddia etmeyi arzularlar. Peki ama eğer gündelik seçimlerimizi nasıl yaptığımızı incelemeye kalkarsak.. Uzmanlar uzmanlıklarının el verdiği ölçüde ve bu limitler içinde hata yaptıklarında kabul görebilirler ama peki ya bizler kendimiz üzerine en uzman kişiler olarak hata yaptığımız zaman bu kabul edilebilir bir hata olur mu?

Gerçek seçimimiz gizlice değiştirilse bile sorulduğunda seçimimizi şiddetle savunuyoruz. Fotoğraf: Peter Cade / Getty
Gerçek seçimimiz gizlice değiştirilse bile sorulduğunda seçimimizi şiddetle savunuyoruz. Fotoğraf: Peter Cade / Getty

Bu sorunun cevabı bazı illüzyon numaraları kullanılarak bulunmaya çalışılmış. Katılımcılara sunulan alternatifler üzerinde bazı numaralar yapmaktansa habersiz olarak kişilerin seçim sonuçları üzerinde numaralar yapılmış ve nasıl tepki verdikleri kaydedilmiş. Örneğin, ön çalışma olarak katılımcılara insan yüzü fotoğrafı çiftleri gösterilmiş ve daha çekici olanı seçmeleri istenmiş. Bazı denemelerde kişilerden, seçim yaptıktan hemen sonra seçimlerinin arkasında yatan nedenleri açıklamaları istenmiş.
Habersiz olarak, bazı denemelerde çift-kart illüzyonu ile seçtikleri yüz aslında seçmedikleri yüze ait fotoğrafla değiştirilmiş. Genel yargı, böyle bir değişiklik olduğunda çok büyük ihtimalle hepimizin bunu hemen fark edeceği yönünde. Fakat sonuçlar %75 oranla katılımcılar illüzyona kandıklarını ve aslında seçmedikleri yüzü neden seçtiklerine dair açıklamada bile bulunduklarını gösteriyor. (deney videosu)

işitsel algı

denizkar | 17 April 2009 20:29

Günlük yaşamımızda insan seslerini bozan veya karıştıran birçok durumla karşı karşıya geliriz, ama çoğu zaman söylenenleri sorunsuzca anlayabiliriz. Bunun nedeni, beynimizin kayıp ses parçalarını otomatik olarak yapıştırmasıdır, bu olgu “işitsel restorasyon” olarak adlandırılır. O kadar etkilidir ki bazı durumlarda kayıp seslerin gerçekten orada olmadıklarına inanmak zordur.

Bu olgunun güzel bir örneğini Makio Kashino’nun geçtiğimiz yıl yayımlanan çalışması göstermektedir. Kashino önce “Do you understand what I’m trying to say?” cümlesini kaydetmiş daha sonra da cümlenin içinden belirli kısımları kesip yerine sessiz parçalar koymuş. Bu durum cümleyi sanal olarak anlamsız hale getirmiştir. Fakat bu boşlukları sessiz parçalar yerine yüksek bir parazit sesi ile doldurduğunda cümlelerin mucizevi bir şekilde anlaşılır hale geldiğini keşfetmiş. (Acoustic Science and Technology, vol 27)

Kashino, duyduğumuz seslerin gerçek seslerin birebir kopyası olmadığını belirtiyor ve beynin boşlukları gelen bilgiye göre doldurduğunu söylüyor. Kashino’nun ses dosyalarını bu adresten dinleyebilirsiniz.