Gecenin en karanlık anında, uykunun ise en tatlı yerinde müthiş bir acıyla kıvranarak uyandı. Dişi ağrıyordu. Elini, ağrıyan tarafın üzerine koydu. İçinden bir “ah…” sesi yükseldi. Ama yanında uyuyan sevgili eşi hiç bir şey duymamıştı. Ardından bir inilti yükseldi. “ıııh…” . Hemen yanında uyuyan sevgili eşi bu iniltiyi duymuş ve ne olduğunu anlamak için yerinden doğrulmuştu. Sevgili karısı yatakta oturmuş, bir eli yanağı üzerinde olduğu halde inliyordu.
“Ne oldu? Yine dişin mi ağrıyor?” diye sordu. Tülay, yavru bir kedinin ağlamaklı yüz haliyle eşine baktı. Sadece başını salladı. Ağlamak üzereydi. Kemal, hışımla yataktan kalktı. Hem söyleniyor, hem de mutfağa doğru gidiyordu. ” Sana yüz kere söyledim değil mi. O dişini bu kadar ağrımıyorken tedavi ettir diye. Şimdi gecenin bir yarısında uğraş bakalım.” Buz dolabının kapısını açtı ve oradan bir ağrı kesici alıp dolabın kapağını kapattı. Tam musluktan su almak için geri dönmüştü ki, Tülay’ı elinde bir bardak suyla hazır vaziyette elini uzatmış, ağrı kesiciyi kendisine vermesi için beklerken buldu.